26 Aralık 2013 Perşembe

Tut - Yapıştır Etkinliğimiz


 Son zamanlarda oğluşla yerimizde oturamaz olduk. Uyanık olduğu saatlerin belki de % 90 ını evin içinde turlayarak geçiriyor. Ya oda oda geziyor ya da bir oda seçip o odada talan edecek çekmece vs. arayışına giriyor. Arta kalan zamanlarda da işte fırsatını bulursam herhangi bir objeye konsantre olabileceği etkinlikler yapmaya çalışıyorum.
Bir kaç gün boyunca uyguladığımız etkinliğimiz de yine bu amaçlaydı. Geçtiğimiz günlerde kırtasiyeden aldığım meyve desenli yapıştırmalarımız hazırdı. Yine hareketli olduğu anlardan birinde pano ve rengarenk yapıştırmaları eline tutuşturunca oturmaya razı oldu. Önce kendim tutup yapıştırarak etkinliği cazip hale getirmeye çalıştım. Etkili de oldu. Heveslendi, elimden almaya kalktı diğer çıkartmaları. Eline yapışan yapıştırmaları çıkartabilmek için önceleri epeyce çaba harcadı. İnce el koordinasyonu tam sağlanamamış olduğu için yapıştırmayı öğrenmesi zamanımızı aldı. Fakat sonunda işin sırrını çözdü ki işte o zaman etkinliğin en eğlenceli zamanları da beraberinde başlamış oldu. O yapıştırmalar mantar pano hariç birçok yere yapışmaya başladı, alnımız, burnumuz, kulaklarımız, saçlarımız:)  Ta ki yapıştırmaların yapışkanları gidene kadar da bir kaç gün, gün içinde uyguladığımız çok da eğlenceli bir etkinlik oldu.Yeni yapıştırmaların temin edilmesiyle beraber yine bu etkinliğimizi sürdüreceğiz. Yalnız arada özlememiz de lazım ki cazibesi olsun benim içine kurt kaçmış canavarım yine hevesle oynasın :)

 İşte o keyifli anlardan bir kaç kare..





18 Aralık 2013 Çarşamba

Etkinliklere Devam

 

     Uzun zamandan beri yazamıyorum malum işte ayrı bir yoğunluk, ardından evdeki ikinci mesai derken akşam Barbaros uyuduğunda aklıma uykudan başka bir şey gelemez oldu günlerdir.
Tek eksiğimiz yazamamaktı, günlerimiz yine dolu dolu, her geçen gün daha hareketli ve eğlenceli bir hale gelmeye başladı.
    İtiraf etmeliyim ki anneliğin tadına ancak varmaya başladım son bir kaç aydır. Hissediyorum çünkü artık anne olduğumu hissettiren büyülü gözler var karşımda. Sana ihtiyacım var diyen, hadi kalk benimle oyna diyen, karnım aç doyur diyen, kızgınım, uykum geldi, hastayım diyen gözler var, beden var, el kol hareketleri hatta jest ve mimikler var. Abartmıyorum bazen bir bakışıyla çizgi film seyretmek istediğini anlatabiliyor. Sadece baş parmağımı tutması yetiyor oyuncak filini yanına getirmemi istediğinde. Benim düşündüğümden fazlasını biliyor, anlıyor. Etrafımızdaki her şeyi merak ediyor. Bundan bir kaç ay öncesine kadar açmamızı istediği dolapları şimdi kendi elleriyle açıyor. İstediği ne varsa elde ediyor. Elde edemediği an oldu ya kazara işte o zaman da yaygarayı basıyor.
   Elektronik eşyalara ayrı bir ilgi duymaya başladık. Ses çıkardığından mıdır bilmiyorum ama onları kurcalamak, kablolarının tatlarına bakmak, düğmelerine basmak, bizim basmamız için parmaklarımızı o düğmelere götürmek hoşuna gidiyor. Bu elektroniklere mikser, blendır, şarjlı el süpürgesi, saç kurutma makinesi de dahil.
    Bakışlarımın anlamını biliyor. Kaşlarım havadaysa bu hayır demek. Ama hafif düzeyde. Az da olsa ikna etme payı var demek. Ama ikisini birden çatıyorsam o zaman şansı yok, ısrar etmiyor.
    Bilmiyorum bu bir işaret mi ama kakası artık rahatsız etmeye başladı.  Önceleri saatlerce altında kalsa rahatsızlık duymazdı biz fark edene dek. Şimdilerde ise kakasını yaparken kıyılara köşeler kaçmalar başladı. Temizlenmek istediğinde de kimi bulursa elinden tutup banyoya sürüklüyor. Hadi hayırlısı diyelim.
   Bu arada etkinliklere de fırsat buldukça devam ediyoruz. En son etkinliğimiz damacana ve büyük boy su şişesinin içine oyuncak atmaktı. Son derece zevk aldı. Belki de en zevk aldığı oyun bu oldu. Saatlerce başından kalkmadı. Oyuncakları renklerine göre ayırıyorum öncesinde. Grup grup sıralıyoruz. Ardından ' Hadi sarıları atalım ' diyerek işe başlıyoruz. Sonrasında kırmızılar, maviler , yeşiller derken hem renkleri öğrenmede pekiştirme yapıyoruz hem de konsantrasyon, amaca yönelme, el koordinasyonu sağlamada adımlar atmış oluyoruz. Aynı zamanda da bence en önemlisi de bu ki eğleniyoruz, mutlu bir şekilde vaktimizi verimli olarak değerlendirmiş oluyoruz.
  Bir başka etkinliğimiz de legolarla. Onları üst üste koymak için yoğun çaba harcıyoruz her akşam. Bazılarının tekerlekli parçaları mevcut. Üstlerine parçalar ekleyerek araba haline getirmek sonrasında da klasik erkek çocuk ya ğınğınnnnn araba sesleri çıkartarak sürüklemek akşamlarımızın vazgeçilmezlerinden oldu.
   Gelişimsel olarak hareketin en yoğun olduğu dönem olduğu için bu dönem, etkinlik haricindeki zamanlarımızın çoğunda koşturuyoruz. Unutmadan şunu da yazayım; müzik eşliğinde dans etmek de şu günlerinin vazgeçilmez hobisi. Parmakları şıklatmak, ayak hareketleriyle müziğe eşlik etmek hem onu neşelendiriyor hem de onu seyrederken bizleri.
  Çok çok yazdım bugün, çok da ara verince birikti içimdekiler. Neyse birazdan oğlum ikindi uykusundan uyanacak ve ben koşup odasına gideceğim, yatağından kaldırıp kucağıma alırken mis gibi kokusunu içime çekeceğim. Görüşmek üzere..

Bir kaç kare..











15 Kasım 2013 Cuma

BEN ÖZGÜRÜM

Barbaros artık özgür:)

Birkaç aydır devam eden yürüme çalışmaları sonunda meyvesini verdi. İki elimizi birden tutmadan yürümeyen oğlum ilk başlarda tek elle yürümeye alıştı. Ardından iki kişi karşılıklı durduğumuzda aramızda gidip gelme çabaları başladı. Çabalar sonuç verdi zamanla mesafeyi arttırdık derken geçtiğimiz hafta sonu özgürlüğünü ilan etti.

Artık canı oyuncaklarla oynamak istemediğinde kendince plan yapıp evin içinde gezinmeye başlıyor. Ya yanında oturacaksınız, onu oyalayacak etkinlikler yapacaksınız ya da gezinmeye başladığı an siz de ayaklanacaksınız. O nu azıcık kendi başına bıraktığınızda aklınızda hemen tehlike senaryoları belirecek. Nereye, neye dokunmasını istemiyorsanız orada beliriverecek. O yüzden bu dönem tehlikenin burnunuzun ucunda olduğu dönem Allah korusun. Tedbir aldıktan sonra sıkıntı yok tabi de anlık ya bu tarz olaylar işte dikkatli olmak lazım.

Yürüme çabalarını desteklerken elini tutup istediğim yöne yönlendirebildiğim minik oğlum özgürlüğüne kavuşunca küçük de olsa bir kişiliği olduğunu vurgularcasına istediklerini ısrarla yaptırma çabasına girdi. Artık özgürüm derken bunun sadece yürüme eylemiyle sınırlı kalacağını düşünmüştüm. Şu an ona istemediği hiç bir şeyi yaptıramıyorum. Bu da gelişiminin bir süreci olsa gerek. Özgür olmak özgüven de kazandırıyor belli ki. Koltuğa destek almadan tırmandığında yüzüme bakan o ukalaca gözlerden bunu anlamalıydım halbuki. Bu da benim dar bakış açımdan işte.. Artık bir yakışıklı delikanlıyla elele tutuşup gezebileceğim. Eşim üstüne alınmasın, onun yeri ayrı :)

10 Kasım 2013 Pazar

' RENKLERİ TANIYALIM ' Etkinliğimiz

Bir yaş dönemi oğlumun hızlı değişimler yaşadığı bir dönem olarak başladı. Yürüme çabaları, özgürleşme, ögürleşememe kaygısı, anneye bağlılıkta sınır tanımama vs derken epeyce yorucu günler geçiriyoruz. Bu kaygıları azaltmak amacıyla etkinliklere de fazlaca yer vermeye başladık. Fark ettim ki onunla daha önce yapmadığı şeyleri yapmaya başladığımda daha sakin bir tavır sergiliyor ve öğrenme çabaları artıyor. Geri dönütleri de daha kısa zamanda alıyorum.

Neyse lafı uzatmadan etkinliğimizi anlatalım o halde:  Gayet basit ve fazla malzeme gerektirmeyen bir etkinlik. Oyuncaklarımızı bir araya topluyoruz. İçlerinden aynı renkte olanları kutu kutu birbirinden ayırıyoruz. Ayakkabı kutularına doldurduk biz. Sonra da onları cezbedici hale getirecek sözlerle başlarına oturuyoruz. Ezgili sesler eşliğinde renklerin isimlerini söylüyoruz. Örneğin bizim sarı kutumuzda sarı araba var, sarı top var, sarı ördek var vs.. gibi cümlelerde sarı rengini sık sık tekrarlıyoruz. Sonra benzer cümleleri diğer renkler için de tekrarlıyoruz. Bu şirin cümleler zaten oğlumu yeterince eğlendiriyor. O kutuları boşaltmak ise ayrı haz veriyor.








Bu etkinliği bu aralar sık sık uyguluyoruz. Her gün uygulamaya gayret ediyoruz.  Renk kavramının oturması için de bir öğrenme panosu hazırladık dedemizle oğluma.  Renkleri oluşturan kartonları farklı biçimlerde keserek dikkat çekmek istedik. Bu şekilde bazen kucakta gezmek istediğinde panonun karşısına geçip renkleri konuşuyoruz.  Öğrenirken değmeyin keyfimize. Hepimiz dört köşeyiz :))

İşte Öğrenme Panomuz:

29 Ekim 2013 Salı

12. Aydan Sonra...

Neler mi değişti son günlerde;

Kendince konuşmak, en büyük mutluluğu oldu. Bir de bunu yüzümüze baka baka yaptığında verdiğimiz tepkilerden haz alması ve tebessüm etmesi de eklendi.
İstediğine ulaşamadığında hırçınlaşmak, garip seslerle sinirlendiğini dile getirmeye çalışmak eklendi.
Yürüme çabaları arttı. Başaramadığı anlarda üzülmek, vazgeçer gibi görünmek, aradan geçen bir kaç dakikadan sonra yeniden cesaretlenip tekrardan denemek başladı.
Koltuk tepelerine tırmanmak, tırmandığında da muhakkak etrafa bakarak başardığını onaylayan cümleler beklemek ister oldu.
Oyuncaklar bizim yerimizi ufak ufak almaya başladı. Sanırım hayal gücü geliştikçe kendi yaratıcılığını kullanarak oyun geliştirmek hoşuna gitmeye başladı.
Annenin yeri doldurulamaz bir konuma geldi. Ben olmadan çoğu zaman hareket bile etmez oldu. Elimi sıkıca kavradı mı bırakmak, kendi istemedikçe imkansız oldu.
Özlemek duygusu belirginleşti. Bizi karşısında gördüğünde kucağımıza atlaması, etrafındakileri, öğrendiği nesneleri gösterme isteği bu özlemini bastırma çabası oldu. Bazen de özlemi kine dönüştü. Neden onu bıraktığımızı gösterir gibi oldu belli belirsiz. O böyle olunca biz de daha bir telaşlı olduk. Özlemini gidermek adına, akşamları daha kaliteli zamanlar geçirmek adına yaratıcı oyunlar aramaya koyulduk. Karşımıza alıp konuşmalara başladık. Etrafta ne varsa gösterir olduk. Bizi anladığını da anladık. Biz konuştukça sohbetimize ortak olmak istediğini fark ettik. O nu yalnız bırakarak oda değiştirmenin bile imkansız olabileceğini, yoksa yersiz çığlıklarına maruz kalabileceğimizi fark eder olduk.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Çocuklar büyüdükçe sorumluluk artar derler ya çok doğru tespit..

28 Ekim 2013 Pazartesi

Barbaros ' un 1. Yaş Günü



Canım oğlumun 1. yaş gününü geride bıraktık güzel anılarla. Bir ay öncesinden tasarlama aşamasıyla da olsa başlayan hazırlık evresi sanki dün gibi aklımda. Acaba nasıl bir organizasyon düzenlesem, evde mi dışarıda bir mekanda mı; aile arası mı yoksa eş dost arkadaşların da katılımıyla geçecek bir parti tadında mı derken yakınlarımızın da fikirlerini alarak bu doğum gününün aile arasında düzenlenen mütevazi bir doğum günü seremonisiyle süslenmesinde karar kıldık. Miniğimiz henüz doğum günü çocuğu olduğunun bilincinde olamayacağı için, ayrıca da kalabalık bir ortamın onun hassas düzenini bozma ihtimali olduğu için evde yapılan küçük bir organizasyon en ideali oldu.

Hatırımda kalan ne varsa o gün ve hazırlık aşamalarıyla ilgili olarak, paylaşmak istiyorum sizlerle. Belki aynı durumda olduğunuz günler gelir ve iki satır yazdığım işinize yarar.

Ohalde şöyle başlayalım:

Gün yaklaştıkça hazırlık sürecini somutlaştırmaya başladım. Aklımda hep kendi elimden gelenlerle günü ölümsüzleştirmek fikri vardı. Bazı blogcu arkadaşlarımın da fikirlerini alarak ev düzenlemesini ona göre yaptım. Bu konuda eşimden de arada destek aldım.

Doğum günlerinin kaçınılmaz ögesi balonlarla doldurduk salonu, odaları. Barbaros ' un en çok hoşuna gidebileceği oyuncaklardan biridir balonlar. Yumuşturmak, peşi sıra emeklemek bir nevi hobidir oğlum için:)



Bir kaç gün evvel oğlumun kumaş ve tahta birleşimi oyuncak sepeti kırılmıştı sürekli ters düz etmesinden ötürü. Ben de kırılsa bile bir türlü atmaya kıyamamıştım belki işime yarar bir parçası olur diye.  Öyle de oldu. Kumaş kısmını kesince ortaya çıkan tahta parçasını günü ölümsüzleştirecek fotoğraf çerçevesi olarak kullandık. Önce bir güzel boyadık. Üst tarafına da kartona yazdığımız ' 1 yaş hatırası ' yazısını yapıştırdık.



Misafirlerimizi kapıda karşılayan kapı süsümüzü de bir gün öncesinden karaladık. Balonlarla da süsledik.



'İyi ki Doğdun' klişe yazısı olmadan doğum günü olur mu hiç:) Onu da bir kaç gün öncesinden eşimle beraber oğlumuzun uyku saati sırasında hazırlamıştık.



Sıra geldi yiyecek içecek hazırlıklarına. Öncelikle pasta siparişini Ereğli nin lezzetli pastalarıyla ünlü pastanesine verdik. Özel pasta siparişi de zor işmiş. Kafamda hiç bir plan yokken oradaki çalışanlardan biriyle beraber karar verdik yıldız şeklinde bir pasta olmasına. Sağ olsun, tavsiyesi üzerine şeker hamuru ile kaplı pastalardan tercih etmedik. Sırf görüntüsü için alınan bir pasta olmasın dedi kendileri. İçerik çok daha önemli böyle bir gün için. Şeker hamurunun boyalı hamuru hiç de lezzetli gelmeyecekti misafirlere ki keza öyle oldu.  Pastamızın etrafına süsleme amacıyla bir kaç figür tasarlamıştık şeker hamurundan. Pek tadını beğenen çıkmadı. 


Pasta haricinde anneanne ve babaannemiz sağ olsunlar, marifetli elleriyle bizlere dolmalar sardılar, börekler açtılar. Kısırlar, kurabiyeler, poğaçalar hazırladılar. Masamızı bir güzel donattılar. Ev sahibesi ben ise misafirlerin gelmesine ramak kala kek ve kurabiyelerimi yetiştirerek çeşitlerine çeşit katabildim. Her biri birbirinden lezzetli tatları için annelerimi buradan da kucaklıyorum.
Kurabiyeler benden :)
Özel 1 yaş kurabiyeleri de benden :) 
                                        Benim ellerimden muffin kekler, süslemesi de benden :)
Annemin tırtıl kurabiyeleri


Hepsinin fotoğrafını tek tek çekmek fırsatım olmadı. Ama tariflerini diğer bloğumda kesinlikle paylaşmak istiyorum. 

Saat 6 gibi pastamızın mumunu üfledik ve bir haftadır oğlumun kulağına aşina etmeyi başardığım ''İyi ki doğdun Barbaros'' şarkısı eşliğinde alkışlarla oğlumu neşelendirdik. Sonra da güzel sohbetler eşliğinde geceyi sonlandırdık. Oğlumuz misafirlerin gelişini fırsat bilerek uzun süre uyumamakta dirense de saat 22.30 gibi uykuya yenik düştü. Tüm geniş ailesini yanında bulunca tabi uyku gözüne görünmez oldu. 
Bizlere bu güzel günümüzde katılımlarıyla eşlik eden canlarımıza buradan da yine çok çok teşekkürler. Sizleri çok seviyoruz..
İşte o günden bir kaç güzel kare..


















11 Ekim 2013 Cuma

353 gün geçti...

Sen geleli aramıza tam 353 gün oldu. Her günü ayrı heyecanlı ve dolu dolu yaşadık.
Doğdun bir şaşkınlıktır, acemiliktir bilemedik nasıl kucaklayacağız, besleyeceğiz, uyutacağız. Ağladın nasıl susturacağız.. Sorduk büyüklere, koştuk en ufak durumunda hastanelere.. Yine de bitmedi telaşımız.
Günü geldi gaz problemi başladı, sen ağladıkça biz de ağladık. Geceler gündüzler birbirine karıştı. Uykuyu dakikalara sığdırır olduk.
Günü geldi o geçti bu kez de ek gıda döneminin zorlu günleri başladı. Mutfak bir laboratuvar, biz de birer laborant gibi denedik durduk sevdiğin sevebileceğin ne varsa. Kimisini yedin, kimisini ağzına aldığın gibi püskürttün. Yılmadan verdik ek gıda dediklerini. Kusura bakma ağlasan da verdik. Yeter ki vitamin alsın, sağlıklı büyüsün dedik. Belki de yanlış ettik, bunu gelecekte göreceğiz ama mantalitemiz gereği ''Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.'' demiş ya atalarımız ona istinaden içimiz hala rahat. Öyle ki hala bazen zorluyoruz vitaminlerin alfabesiyle dolsun bedenin diyerekten.
Sonra bir ara diş sancılarımız başladı, ağzından akan salyalarla evdeki orta boy leğenimiz garanti dolardı. Ne acı verici bir durummuş ki bu diş çıkarma süreci senin diş etleri çatlayana kadar biz de göbek çatlattık. Derken alttan üstten görünmeye başladılar ya minicik dişler daha bir sevimli gülmeye başladın, yalnız bize değil ele güne de. Olgunlaşmanın işareti sayılırmış ya dişler sen de öyle oldun, baktın anlamlı anlamlı. Anlatmaya başladın her istediğini jestlerinle, kendine ait dilinle.
 Evdeki her şey sana ait olmaya başladı sonra. Neye elini uzatsan elde etmek istedin. Ağzına sokmak, yerden yere vurmak da en büyük zevk oldu senin için. Bir kaç eşyamız, buna televizyonumuz da dahil, sayende arızalandı arızalanacaklar.
Önce poponu kaldırma hareketin belirdi. Ardından dizlerine güç geldi ve başladın evin her köşesine emekleyerek ulaşmaya. Sonraları baktın ki olmuyor, kollar da bir yere kadar dayanıyor, ayakları daha işlevsel hale getirmen gerektiğinin farkına vardın. Ufak ufak tutunarak yürüme alıştırmaları filan bayağı sardı seni. İşte bu gün de  ilk defa ellerinden hiç destek almadan ilk adımını attın. Ne mutlu sana. Zaferini kutladın bizlere aydınlanan gözlerle bakarak. Başarmış olmanın hazzına vardın.
Aklıma şimdi bu saatte çok bir şey gelmiyor bebeğim ama bu 353 günü dolu dolu geçirdin. En hızlı gelişim sürecindesin ve her aşamayı başarıyla tamamladın. Tam 12 gün sonra da yaşına gireceksin Allah ın izniyle. Belki sana çoğunlukla yaşadığın sıkıntılarını, sıkıntılarımızı anlatmışım gibi gelmiştir bilemiyorum ama bizim için her anın ağlasan da gülsen de muhteşemdi. İlklerine şahit olmak, nefes alışını,her şeye bedel. Şimdi mışıl mışıl uyurken sen, içimden geldi kalkıp sıcacık seni koklayacağım, kokunu ta en derinlerime çekeceğim...Canım bebeğim..

Boyalandık :)


Uzun zamandır paylaşamasak da özellikle de son günlerde sık sık etkinlik yapar olduk oğluşla. Beraber geçirdiğimiz sınırlı zamanı verimli geçirmek adına uyuduğu zamanlarda arayış içindeyim sürekli. Neyse ki ^ Pinterest ^var. Sayesinde çeşit çeşit oyunları bir arada buluyorum. Tavsiye ederim, her yaşa, herkese özel etkinlikler mevcut. Etkinliklerle de sınırlı değil. Moda, eğitim, kadın, sağlık, spor vs.. ne ararsanız var. Bu kadar reklam yeter deyip bugünkü etkinliğimizi anlatmaya geçiyorum:

Bugün farklı cisimlere dokunmaya cesaretlendirmekti amacım Barbaros 'u. Bazen cisimlere dokunmakta tereddüt ediyordu. Artık dokusundan olsa gerek ürküyordu. Yanındayken kendim bizzat dokunsam bile. Bugün oyunla, özel hazırlıklarla onun dokunma duyusunu harekete geçirmekti amacım. Ne kadar başarılı oldum... Orası muamma hala. Ama olsun eğlenceli dakikalar geçirdik beraber. Bu da yeterli sanırım.

Parmak boyalarımız uzun zamandır kullanılmayı bekliyorlardı. Onları alıp etkinlik alanımıza getirdik beraber. Sonra kendimizi etkinliğe hazırladık uygun giyinip kuşanarak. Eskiyen kıyafetlerimizi giydik ki iyi ki de öyle yapmışız. Boyandık baştan sona. Neyse başladık önümüzdeki kağıtları boyamaya. Elini henüz çok etkin olarak kullanamadığı için bu tarz etkinliklerde , genellikle dokunmakla yetindi boyalara. Dokundu, tırnakladı, bazen de yüzümüzü boyadı. Bir ara elini yüzüne götürdü, o arada ağzına tuhaf tadı geldi boyanın. Beğenmedi. Her şeyi ağzına koyamayacağını anlamış oldu.
Bir yarım saat oturduğu yerden kalkmadan oynadı Barbaros. Sağımız solumuz boyalara bulandı. Artık anneyi stresi basmıştı ki oyuna son verildi. Sırada banyo sefası vardı tabi. Küvet dolduruldu. Ee boyalar ancak suda parmaklar buruşana kadar kalınca çıkardı :) Suda çırpınıldı, coşuldu. Çıkmak istenmedi. Biraz ağlaya sızlaya oldu veda ediş banyoya. Giyinmek ise kabustu. Çığlıklar yine yan, alt, üst komşular tarafında duyuldu.
Derken mutlu son. Camdan bakıp yoldan geçenlere el sallamak fikri cazip geldi. Sustu. Güldü.Eğlendi. Mutlu akşamına devam etti.

İşte bu fotoğraflar da bizim mutluluğumuzun resimleri :)


15 Eylül 2013 Pazar

10. Ayı da Yarıladık..

Zaman su gibi mübarek. Akıp geçiyor gözümüzün önünden de yakalayamıyoruz bile. Daha dün yapamadığı bir çok şeyi yapabilen tontoncuğum bugünlerde özgürleşmenin tadına varmaya başladı bile daha tek başına yürümeden. Canı ne istiyorsa istisnasız yapılacak. Dışarı çıkmak mı istiyor, çıkacaksınız. Camdan mı bakmak istiyor, kucağınıza alıp baktıracaksınız. Çekmeceleri mi karıştıracak, izin vereceksiniz. Yoksa basıyor yaygarayı. İster istemez onu mutsuz etmemek için o an zor da olsa yapacaksınız ne gerekiyorsa. Yoksa gün size de zehir ona da.

Bebeğiniz bu dönemde yeni keşiflere çıkacak. Sizin hareketlerinizi taklit edecek, teşvik edeceksiniz. Size oyun oynayacak arkadaş gözüyle baktığında ne yapıp edip yaratıcı oyunlar bulacaksınız.
Oyuncakları kaldırıp atın bir kenara. İstediği o renkli oyuncaklarla oynamak değil. Sizin kullandığınız her şey oyuncak onun için. Koyun önüne tencereyi, kaşığı, cep telefonunuzu, laptopunuzu. Bakın nasıl da mutlu oluyor.
Bir de karşınıza geçip size bilgiye aç bir şekilde bakması yok mu. İşte bu benim için en keyif verici an. Öğretin etrafınızda, sizde ne varsa. Bırakın keşfetsin burnunu, gözünü, elini. Gösterin abartılı bir şekilde dilinizi. Sallayın sağa sola tuhaf sesler çıkartarak. Nasıl da gülecek. Bir kendi kulağınıza dokunun bir onunkine. Bakın nasıl da elleri uzanacak ikinize birden. Konuşamasa da göstererek anlatacak size tüm bildiklerini.
Evde dolaşırken susmayın. Konuşun, anlatın odaları, eşyaları. Nasıl da bilecek sonra banyonun, salonun yerini.
Sokakta da geveze olun onun yanındayken. Anlatın dükkanların isimlerini, arabaları ve renklerini. Azıcık zaman sonra gurur duyacaksınız kendinizle, bebeğiniz kırmızı araba dediğinizde gözüyle kırmızı arabayı gösterdiğinde.
Öyle ya da böyle kendileri mıknatıs gibi yeni olan her bilgiyi çektikleri için size göre çok da basit olan her şeyi paylaşın cümlelerinizle. 10. 11. derken aylar geçer gider, bebeğiniz öğrendiğiyle yol alır.

En Zor Meslek Anne Olmak

Anne olmak dünyanın en zor mesleklerinden biri. Buna bu gün bir kez daha onay veriyorum kendimce. Uyumadı, yemedi, ağladı, hastalandı vs... o kadar çok neden buluyorsunuz ki mesainizi dolduracak, an gelip de şöyle huzurla sırtınızı koltuğa yasladığınız vakit bile beyninizde devam ediyor bu mesai. Gün içinde her türlü mutluluğu için çabalayan siz akşam olup uyuduğunda da yarını için planlara girişiyorsunuz ya da günün muhasebesini yapıp kendinize iş çıkartacak bir neden buluyorsunuz.
Allah anne olanlara sağlıklı bir bünye versin, sağlıklı bünyelerini korumak nasip etsin.

6 Eylül 2013 Cuma

Çalışan Annelere Rehber Kitap Önerim

İnsan anne olunca okuduğu kitaplar bile değişiyor, özellikle de bebeği küçük olduğu zamanlar. Bebeğin mutluluğu, sağlıklı gelişimi için piyasada ne varsa okumak istiyorsun. Önerileri de dikkate alarak sevdiğim bir arkadaşım ( buradan tekrar teşekkürler Hatice'cim ) okumam için vermişti bu kitabı. Elimde çeşit çeşit kitap bulunduğu için okumam belki de 6 ayımı aldı. Abartılı bir süre değil mi :) Sindire sindire okudum tabiri caizse ama. Yazılanları kendi bebeğim üzerine uyarlayıp düşündüm, bazı bölümleri tekrardan okudum. Kendime ve bebeğime faydalı bir çok nokta buldum ve bitirdiğim gün olan bu gün benim gibi bir çok annenin de faydalanması gerektiğine kanaat getirip paylaşmak istedim. Kitabın adı ANNE İŞ'TE. Çalışan anne ve çocuğu üzerine yazılmış bir Sabiha Paktuna KESKİN eseri. Diğer kitaplarından birini bile okuduysanız zaten diyeceksiniz bu bayan profesörün kitapları anneler için bir başucu kitabıdır.
Benim okuduğum iki kitabı oldu şu ana dek. Annelik serüvenime rehberlik etti bir çok zaman. Özellikle de bu kitabı özel önem vererek okumuştum. Okulların açıldığı bu günlerde ben de bir öğretmen anne olarak bir haftadır iş nedeniyle 10 aylık oğlumdan gün içinde ayrı kalıyorum. Bu ayrılık süreci bebek bilinçlendikçe daha da zor olmaya başlıyor. Onu bakıcısı ile baş başa bırakmak, evden ayrılma anları, kavuşma anları, değişen uyku ve yemek düzeni hep aklıma takılmaktaydı bu süreç başlamadan evvel. Şimdi verilen bilgiler ve örnekler ışığında ne yapmam gerektiği konusunda bir uzman görüşünü dikkate alarak hareket ediyorum.
Örneğin sabahları oğlumla vedalaşma olayı benim için en zor andır. Ondan habersiz çıksam mı çıkmasam mı bilemezken şimdi her şey de olduğu gibi bu konuda da bebeğimle konuşarak, yaptığım işi anlatarak, akşama nasılsa tekrardan buluşacağımızı anlatarak, öpüşüp vedalaşarak ayrılıyorum. Çünkü artık biliyorum ki 10. aydan sonra nesne devamlılığını kazanan bebekler annelerinin evden onlardan habersiz ayrıldıkları taktirde onları evde göremeyince çaresizce onu ararlar ve bu da onlarda depresyona sebep olur. Annelerine olan güvenli bağlanmanın sağlanmasına engel olur.
Yine kitaptan bir örnek.. Evden ayrılmak durumundaysanız bebeğinize yakın bir yere, yatağına, oyuncaklarının yanına, üzerine kokunuzun sindiği bir objeyi bırakın. Kokunuz sizi yanında hissetmesini sağlayacaktır.
Bebeğiniz 1,5 yaşlarındaysa onunla aranızda özel bir objeniz olsun. Bu objeyi evden çıkarken ona gizlice verin ve geri geldiğinizde hemen üçünüz obje eşliğinde bir araya gelin. Yanında yoksa hemen objenin yerini sorun. Bu yaptığınız, sadece ikiniz arasında gerçekleşecek ve bebeğiniz sizin eve nasılsa geleceğinizi düşünerek ayrılık kaygısı yaşamayacaktır.
Anlatsam daha çok çok örnek var aslında ama uzatmak istemiyorum. Çalışan anneyseniz mutlaka kaygılarınız olur. Bu kaygılarınızı azaltmak için birebir bir kitap. Tekrardan söylüyorum. Şiddetle tavsiye ediyorum.

3 Eylül 2013 Salı

Bebekle Tatile Giderken Neler Yapmalı


 Hazır aklımdayken tatile çıkan anneler için en önemli detay olan bebekle tatil hazırlığı sürecini de anlatmak istiyorum.
Bunun için öncelikle bebeğinizin rahatlığını düşünmelisiniz. Gittiğini otelde bebek yatağı mevcut mu, bebeğiniz için uygun olabilecek yemekleri var mı ya da siz o ortamda bebeğinize uygun yemekler hazırlayabilecek misiniz. Bebeğinizin uyanık saatlerini verimli geçirebileceği mekanlar var mı. Bunların hepsini düşünerek otel tercihinizi yapın.
Bizim bebeğimiz çok hareketli olduğu için yatak meselesi aklımda soru işaretiydi gidene kadar. Neyse ki düşme tehlikesinin sıfır olduğu konforlu bir yatak getirdiler, yüreğime su serpildi. Yiyecek konusunda da zaten yola çıkmadan iki gün yiyebileceği yemekleri evde pişirmiştim. Evimizde zamanında iş yerinde sağdığım sütümü mesai boyunca muhafaza etmesi için uygun özellikte çanta ve buz kalıpları almıştım internetten. İçine konulan gıdayı yaklaşık 8 saat soğuk tutabildiğine şahit olmuştum. Hazırladığım yemekleri içine yerleştirdim yoğurduna kadar. İki gün onları yedirdim. Kahvaltılık peynirini, cevizini, pekmezini bile yerleştirdim. Otele varınca da odamızdaki mini bara yerleştirdim. Hiç sıkıntı olmadı. Kalan iki gün içinde güvendiğim markaların kavanoz mamalarını tercih ettim. Öyle ki oğlum o mamaları benim yemeklerimden daha çok beğendi.

Kısacası yemek ve uyku işimiz problemsiz oldu. Kıyafet konusunda da bonkör davranıp evde dolabında ne varsa yerleştirdim valizine. Bezlerini olsun, ıslak mendilini olsun hep fazladan koydum ki çok lazım oldu.
Güneş kremi olsun, kendine özel havlusu olsun, şapkası olsun aklıma gelenleri günler öncesinden kaydettim toparladım ki sonra unutmayayım.
Tüm hazırlıkları detaylıca ve bir kaç gün öncesinden başlayarak hazırlarsanız sonradan gittiğiniz yerde alışveriş edecek mekanlar aramak zorunda da kalmazsınız. Tatilinizi de doyasıya yaşamış olursunuz.


Bebekle İlk Tatilimiz

Koskoca yazı geride bıraktık bırakacağız neredeyse. Biz de ailece tatilimizi ağustosun sonuna bırakmıştık. Gerek ramazan gerekse eşimin izin tarihi ayarlaması gerekse de mevsim sıcaklarının en fazla olduğu zamanların ağustos ayına denk gelmesi bu kararımızda etkili olmuştu.
Rezervasyon işini bile son anlara bıraktık aklımızda acabalar olduğu için. Acaba derken de oğlumuz henüz yaşına bile girmeden uzun yollar aşarak, evi dışında bir mekanda bir kaç gün de olsa geçirebilir mi diye düşünüp durduk. Sonunda neyse ki oğlumuz dışarıda olmayı seven bir bebek diyerek planımızı yaptık. 4 günlüğüne evimize 3-4 saat uzaklıkta bir yere gitmek üzere yola çıktık.
İyi ki de çıkmışız diyorum, şu an üzerinden 10 gün geçmiş olmasına rağmen farklı bir yerde 4 gün de olsa geçirip deşarj olmanın rahatlığını hissediyorum.
Bir çok anneden duyabilirsiniz bebekle ilk tatil deneyimini yaşamış, tatil değil de işkence çekerek geri geldiklerini söylerler. Çok samimi söylüyorum ki imkanınız varsa yaşamadan söylenene göre hareket etmeyin. Benim oğlum evde sokakta her yerde yemek yemeyi sevmeyen bir çocuk. Canı sıkıldığında , istediği olmadığında tepkisini ağlayarak belirten bir çocuk. Biliyordum ki bu özellikleri tatil sürecinde de karşımıza çıkacak. Çıktı da.. Evde yaptıklarını orada da yaptı. Nasılsa evde aynı sıkıntıyı yaşayacaktık. En azından farklı bir mekanda yaşamış olduk, o uyuduğunda farklı bir mekanda keyif yapmanın tadını çıkardık. Doğanın içinde sessiz sakin bir ortamda yılın stresini attık. Oğlumuzun ihtiyaçlarına uygun bir mekan seçtiğimiz için onun da keyif alabileceği aktivitelerde bulunduk. Oğlumuza havuz deneyimi yaşattık, kumsalda kumlarla oyunlar oynattık, çimenlerin üzerine çıplak ayaklarla bastık, gün içinde çok fazla hareket ettiği için uykuya saniyede dalışına şahitlik etmiş olduk. Belki bunları kendi evimiz civarında da yapabilirdik fakat eminim bu kadar keyif almazdık. Adı üstünde tatil dedik ve sıkıntılarını gözümüzde büyütmediğimiz bir kaç günün tadına varmaya çalıştık. Yine söylüyorum, iyi ki de yapmışız :)
Çalışmaya başlamadan önce anne- baba olarak, birer yetişkin olarak keyfi aldık. Gelecek sene Allah kısmet ederse geçireceğimiz tatilimizin hevesine şimdiden kapılmış, yoğun iş dönemine daha sıkı odaklanmış olduk.
Bizim durumumuzda olanlar, niyetlenenler içindi bu yazdıklarım. Umarım heveslendirici olmuşumdur. Hepsi içimden geçen samimi duygulardı. Paylaşması bugüne kısmet oldu. Hoşçakalın:)

 Tatilden manzaralar;





16 Ağustos 2013 Cuma

Hobi Zamanı..

    Yazın sonlarına doğru yaklaşıyoruz Karadeniz ikliminin şartlarını dikkate alırsak. Yaz tatilini dolu dolu geçireceğimi hayal etmiştim bol zamanım olacağını düşünerek fakat nasıl geçtiğini anlamadan 3/4 ünü tamamladık hala ortada bir ürün yok diye düşünürken iki gün önce araştırmalarına başladığım cam üzerine peçete dekupajı çalışmalarımın ilkini dün akşam üzeri tamamladım. Acemi işi oldu biraz ama beğenildi. Olumlu yorumlar alınca da gaza gelen ben, yine dekupaj çalışmaları üzerinde duracağım Allah izin verirse. İşte yeni hobi çalışmam :)



İlgilenenler için de cam üzerine peçete dekupaj çalışması nasıl yapılır, kısaca anlatayım:
 Öncelikle malzemeler:

akrilik boya
ponpon fırça
peçete tutkalı
uygun desenlerde peçeteler
vernik

Bu iş için bir meyve suyu markasının cam şişelerini kullandım. Eşim yaz kış soğuk su içtiği için buzdolabında daha güzel görünmesi için ilk aklıma gelen, bu şişeleri güzelleştirmek oldu.
 Öncelikle cam şişeleri güzelce yıkadım, üzerinde marka yazısını bulaşık teli ile çıkardım. Hiç pütür kalmadı ve iyice kuruladım.
 Sonra istediğim renklerde akrilik boyayı şişenin üzerine ponpon fırça yardımıyla sürdüm. Ponpon fırça dediğimiz şey de süngere benzer yalnız biraz daha yoğun ve sert fırça oluyor. Sürerken iz bırakmaması için onu kullandım.
Ardından kurumaya bıraktım. Aynı işlemi kuruduktan sonra tekrarladım ki iyice rengi otursun.
Sonra istediğim desende peçeteyi incecik olacak şekilde katmanlarından ayırdım. Bu iş de peçetenin şişe üzerine düzgün yapışması için gerekli.
Sonrasında da istediğim deseni peçeteden kestim.
Peçete tutkalı ile şişenin üzerine yapıştırdım. Unutmadan söyleyeyim, tutkalı fırça ile desenin ön yüzüne yani dışarıda kalacak yüzüne sürdüm. Peçete çok ince olduğu için tutkal hemen arka tarafa geçti ve yapıştı. Bu işlem sırasında biraz dikkat edilmesi gereken nokta peçetenin yapışırken kırışmaması ve kopmaması.
Tutkal kurudukça 2 defa daha sürdüm ki çıkma olmasın.
Ardından vernik ile tüm şişeyi vernikledim. Bu işi de 2 kez tekrarladım. İyice kurumaya bıraktım. Desenli şık şişelerim buzdolabımdaki yerlerini aldılar.
Fotoğraftan da görüldüğü üzere gayet şık duruyorlar nazarımca.
Bundan sonra da birkaç saklama kabım ve mutfak masamı süslemek üzere sakladığım maden suyu şişesini boyayacağım vakit buldukça.
Hobilerime ve ortaya çıkan ürünlerime bayılıyorum. Yaşasın boş zamanlar, yaşasın hobi merakım..:))







15 Ağustos 2013 Perşembe

Bakıcı İle..

    Okulların açılmasına az bir zaman kaldı. Hal böyle olunca küçüğümün bakımını sağlayacak bir bakıcı ile tanışma zamanımız da gelmiş oldu. Aynı mahallede oturduğumuz bir bayanla anlaştık ve pazartesi günü ile birlikte oğlumun durumu öğrenmesi amacıyla evimizin kapılarını açtık.
    Bir anne olarak bebeğimin en ideal şartlarda büyümesi, gününü mutlu bir şekilde sürdürebilmesi, sağlıklı olabilmesi istediğim tek şey. Bunu kendim en mükemmel şekilde yapabileceğimi biliyorum. Aynı özeni ben yokken de gözetecek bir insan istiyorum. Ağladığında derdini anlayabilecek, onunla aynı dili konuşabilecek, eğlenebilecek, oynayacak, huzurlu bir şekilde uyutacak bir insan. Daha tanışalı 3 gün oldu, ilk izlenimlerimden olumsuz bir sonuç almadım, umarım gelecek günlerde, aylarda da fikirlerim hep bu doğrultuda olur.
   Çalışmak kadın hayatı için önemli bir aşamadır mutlaka. Çok şey istediğimi biliyorum fakat keşke yeni anne olmuşlara, bebekleri 3 yaşına girene kadar imkanları esnetilmiş çalışma şartları uygulansa da anneler yaşamlarının bu 3 yılında bebekleriyle doyasıya vakit geçirebilse, ruhsal açıdan tam anlamıyla oturmuş bireyler yetişebilse..

11 Ağustos 2013 Pazar

Yanlış Biliyormuşuz Meğerse..

 Diş çıkarma döneminde bebeklerde görülen genel sıkıntılardan biri de yükselen ateştir. Hepimiz de büyüklerimizden duyduğumuz kadarıyla dişlerin ateş yaptığını düşünürüz.
Bugünlerde oğlumun çıkmakta direnen dişlerinin sıkıntısını çekiyoruz ailecek. Oğlumuz ateşler içinde kıvranırken bizler de çaresiz ateş düşürücüler vererek onu sakinleştirmeye çalışmakla yetiniyoruz. Bu zor günleri daha rahat atlatabilir miyiz diye araştırıyoruz, bizim geçiyor olduğumuz yollardan geçenlerden tecrübelerini dinliyoruz.
Bilmemek kötü şey dostlar.. Öğrenmek ise harika ötesi.. Dün öğrendiğim küçük bilgiyi sizlere veya yakınlarınıza lazım olabileceğini düşünerek paylaşmaya karar verdim ki, olay şu, Bu yükselen ateş esasında dişlerin sebebiyet verdiği bir ateş değilmiş. Asıl olan, diş çıkarma döneminde bebekler biraz daha iştahsız, biraz daha huzursuz oldukları için zayıf düşen savunma mekanizmalarının vücuda giren mikroplara karşı gösterdiği direncin düşmesiymiş. Mikrop bu, her türlü yolunu bulur ve vücuda girer, farkında olmadan. Tabi bu dönemde hijyen şartlarına biraz daha dikkat etmek belki de yaşanacak sancılı dönemi biraz daha rahat atlatmalarında yardımcı olacaktır. Yeter ki onlar huzurlu olsun..

8 Ağustos 2013 Perşembe

Bayram Geldi İyi ki Geldi

Azıcık yaşını almış, çocukluğunu geride bırakmış herkesten duyarsınız ' Nerede o eski bayramlar ' cümlesini.  Kesinlikle katılmadığım klişe olan bir kaç cümle varsa  şu hayatta bu da o cümlelerden biridir. Eski bayramlar değil esas mesele, biz eskisi gibi değiliz. Artık eski günlerdeki gibi sabahın erken saatlerinde kalkıp kapı kapı dolaşmıyoruz şeker ve harçlık toplamak için. Bayramlıkları giyeceğimiz günleri saymıyoruz günler öncesinden. Büyüklerimizi görecek olmanın , onların kucaklarına koşup sevgi dolu bakışlarıyla şımartılmayı beklemiyoruz. Belki de bu yüzden kuruyoruz bu cümleyi değil mi..
Bayramdan bir kaç gün evvel ben de oğlumun ilk bayramında giymesi için özel hazırlık yapmak istedim ve bir avm ye gittim alışveriş için. O kadar kalabalıktı ki mekan, şöyle bir baksanız neredeyse çoğunu çocuklar oluşturuyordu. Cıvıl cıvıl , neşeli sesleri yankılanıyordu duvarlarda. Her biri kendisine kıyafet seçme telaşındaydı, beğendiklerini birbirlerine, ailelerine gösteriyorlardı. Durup öylece seyrettim bir süre onları. Nasıl da mutluluk akıyordu gözlerinden. Orada dedim kendi kendime. Sırf bu görüntüler bile bayramları hala güzel kılmak için kafidir benim için. Öyle ki daha 10. ayına girmemiş oğluma bayramlık alırken benim duyduğum haz da neredeyse o çocuklarınkinden farksızdı. Sonra içimde günler öncesinde başlayan, uzun zamandır göremediğim yakınlarımı görecek olmak, uzaktaki sevdiklerimin seslerini duyacak olmak bile heyecan vericiydi. 3 gün de olsa insanların sokaklara çıkarken daha özenli olmaları, ne bileyim bir markete, otobüs durağına, kafeye gidildiğinde iki cümleyle tanımadıklarının bile bayramlarını tebrik ediyor olmaları bence bir çok şeyden daha anlamlı. 
Yani bayram benim için hep anlamlı. Nasıl her yaşın ayrı güzelliği varsa her yaşta yaşanan bayramların da ayrı bir güzelliği var.

6 Ağustos 2013 Salı

Günün Menüsü 2

Bu aralar oğlumda haddinden fazla bir iştahsızlık mevcut. Önceden severek yediği yemekleri bile istemiyor. Hal böyle olunca ben de değişik tatlar tatmasını sağlayarak beğeni kazanmasına çalışıyorum.
İşte bugünkü menümüz, az da olsa tatması yeterli, hadi siz de buyrun:
Bu arada artık bizim yediğimiz yemekleri sunuyorum oğluma. İçerisine az miktarda tuz koymayı ihmal etmiyorum. O nun da bir damak zevki var değil mi, saman gibi yemekleri yememesini yadırgamamak lazım.

SABAH

Kahvaltı: Kaşık maması + peynir+ pekmez + dövülmüş badem

Ara Öğün: Şeftali püresi içine 3 adet bebe bisküvisi

ÖĞLEN:

Patates püresi + havuç püresi karışımı içerisinde peynir

Ara Öğün: Yoğurt

AKŞAM:

Sulu köfte yemeği

GECE:

İrmikli mama  içerisinde yarım muz

1 Ağustos 2013 Perşembe

Hafıza Oyunu

     Barbaros la tüm günü beraber geçirince insan ister istemez etkinlik de planlamak istiyor. O nun uyuduğu vakitlerde internette site blog demeden geziyor, araştırıyorum. Yaşımıza uygun etkinlikleri not alıyorum.
Bu günlerde üzerinde durduğumuz etkinliğimiz evdeki eşyaların isimlerini hatırlama üzerine kurulu. Temelde amacımız hafızayı güçlendirme  ve karşılıklı iletişim becerilerini artırma.

     Bunun için önce hangi odadan başlamak istiyorsak karar veriyoruz. Biz daha çok salonda bulunduğumuz için salonu tercih ettik. Yeri kolaylıkla diğerlerinden ayırt edilebilecek eşyalar seçiyoruz. Masa, televizyon, lamba, perde, koltuk, çiçek, halı,oyuncak gibi mesela. İlk aşama için 3 eşya seçiyoruz.Oğlumuzu oturtup eşyaların yanına gidip göstererek isimlerini telaffuz ediyoruz. İlla ki eşyaların yanına gidiyoruz ama. Kendilerinin de o sırada bize konsantre olması şart tabi. Gün içinde bunu birkaç kez tekrarlıyoruz ki hafızalarında yer edebilsin. Bizim ilk üç eşyamız duvardaki saat, lamba ve tablo oldu. Oğlum arada karıştırsa da şimdi sorulduğunda bu üçünün yerini gözleriyle bize gösterebiliyor. Neyi soruyorsak onun bulunduğu yöne kafasını çevirip bakıyor. Bu da demek oluyor ki öğrenebiliyor. E bu da doğal olarak anne baba olarak bizleri mutlu ediyor:)

    Benim oğlum gibi bebeğiniz 8-9 ay civarlarındaysa bu etkinliği yapmaya başlayabilirsiniz demektir. Bu aylardaki bebekler artık hafızalarını etkin bir biçimde kullanabiliyorlar.

Ve İlk Dişimiz Çıkar :)


   Diş çıkarma konusunda büyüklerin demesine göre seyir anne babanınkine benzer olurmuş. Yani anne- baba bebekliğinde dişleri geç çıkmışsa bebekleri de onlar gibi geç çıkarır derler. Bizim bebek için doğru oldu bu tez. Bugünlerde patır patır patlamaya başladı diş etlerinden dişlerimiz. Alt damaktan iki tane, üst damaktan bir tane olmak üzere, beklenen dişlerimiz geç de olsa oğlumun ağzında yer etmeye başladılar. 
Denildiği kadar da sıkıntılı geçti bu dişlerin ilk kez kendilerinin gösterme aşamaları. Oğlum ne yemek yemek istedi ne de uyanık olduğu vakitlerden keyif aldı. Onu bırak gece uykuları da bölük pörçük oldu. Saat başı kalkıp huysuzlanır oldu. Neyse ki çok uzun sürmedi bu dönem. Dişler başlarını damaktan çıkarır çıkarmaz normale döndü bizimki. 

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Günün Menüsü 1

      Anneler bir araya gelince ne konuşurlar tahmin edersiniz. İster yüz yüze ister telefonda ister internet başında önceliğimiz hep canımız ciğerimiz bebeklerimizdir. Uykusuydu, yemeğiydi, konuşmasıydı, yürümesiydi, tuvalet eğitimiydi, psikolojisiydi.... derken konu konuyu açar, sohbetler uzar da uzar.
     Bu ara bu güzel sohbetlerin ortağı arkadaşlarımdan en çok duyduğum şey blogda Barbaros a yedirdiğim günlük besinlerin menülerini neden yayınlamadığım oldu. Çok zamandır da bloğa ayıracak ekstradan vakit bulamadığım için hep aklımda takılı kalmıştı bu iş. Bugün oğluş erken uyuyakaldı bana da gün doğdu. İşi gücü bitirir bitirmez oturdum pc başına. Bugünkü menümüzden yola çıkarak başlayayım beğendiklerimizdir istedim.
Barbaros un bugünkü vitamin, protein, eneji dolu menüsünde bakın neler var:

SABAH:
Kahvaltı: 7 tahıllı kahvaltı maması, içine kibrit kutusu büyüklüğünde peynir, 1 tatlı kaşığı pekmez, 2 çay kaşığı ev yapımı tereyağı


Ara öğün:
Muzlu elma püresi: 1 adet elma+ yarım muz
                             Elma ve muzu cam rendeden geçirip püre haline getiriyoruz.
 Ayrıntı : Bebeğiniz eğer muzu yemeyi reddediyorsa muzu biraz pişirerek püreye karıştırırsanız yapısı değişecektir.


ÖĞLEN:
Sebze Püresi:  1 adet patates + 1 adet havuç + 1 adet kabak + 1 tatlı kaşığı zeytinyağı
                     Tüm malzemeyi küçük parçalar halinde doğrayıp tencereye koyuyoruz.Üstünü iki parmak         geçecek şekilde su ekleyip havuçlar yumuşayana kadar pişiriyoruz. Blendırdan geçirip ılık olarak servis ediyoruz.


Ara öğün:  
1 kase yoğurt


AKŞAM:
Tarhana Çorbası: Anneciğimin kendi el yapımı tarhanasından 2 yemek kaşığı kadar alıp 3/ 4 su bardağı suda pişiriyoruz. Hafif lapa kıvamında yapıyorum ben doyurucu olması açısından.


Yatmadan önce:
Muhallebi: 1 çay bardağı bebek mamasının içine 2 tatlı kaşığı pirinç unu ekliyoruz. Kaynayana kadar pişiriyoruz. İçine yarım muzu cam rendeden geçirip ekliyoruz. Tatlı olmasını isterseniz içine bir tatlı kaşığı pekmez atabilirsiniz. Besin değeri de artmış olur böylelikle.

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Zonguldak ta Evde Sokakta Coştuk;))

   Bir Maşallah ı eksik etmeyelim dostlar..

    Babacığımız işlerinden dolayı bizlerden uzakta olduğu için yaklaşık iki haftadır anneanne ve dedemizin evinde Zonguldak tayız Barbaros la. Her dakikası dolu dolu geçen bir süreçti geçirdiğimiz bu iki hafta. Sabah kalkmalarımız olsun, mama yeme seanslarımız olsun, gün içi aktivitelerimiz olsun, uyku seanslarımız olsun dolu dolu turşucuktu her gün.
    Bu doluluktan en çok memnuniyet duyan kişi de evin en yenisi, en sevileni, en birtanesi Barbaros oldu tabi ki. Sabahın 6 sında açtığı anda gözlerini üç kişilik bir karşılama komitesi karşılıyordu odasının kapısında. Uyanmak demek oyun demek olduğu için uykuyu hiçe saymaya başlamıştı ilk günlerde. Dedemizin ve anneannemizin fışkıran sevgisine karşılık o da türlü türlü marifetler sergiledi her gün. Bir gün bakıyorsun kendince komiklikler yapıyor, bir gün bakıyorsun ağzından heceler dökülüyor. Ba baba ba ile yaptığı açılışın ardından De de dedede de gelince evin reisi dede tabi ki mest oluyor. Torun ne isterse o yapılıyor.
    Bebeklere 'bebek' kelimesini kullanırken 'bebektir' deyip geçmemeli. İstekleri oluyor türlü türlü. Kendi evimizdeyken sokak nedir bilmeyen çocuğum burada sokaktan içeri girmez oldu. Balkonla avutamıyoruz yani o kadar, düşünün. Her sabah kahvaltı sonrası bir tur, Öğlen yemeği sonrası bir tur, akşam üzeri bir tur, olmadı azıcık keyifsizdi bir tur derken saate döktüğümüzde neredeyse aydınlık saatlerimizin yarısını sokakta geçirdik. O kadar da cin fikirli ki bizimkisi, kim sokağa daha çok götürüyorsa ona daha yakın davranıyor.           Dedesi de bu işi ehlince yaptığından onun paçasını bırakmıyor. Hatta bu saatte bu yazıyı yazdığım sıralarda da beraber dışarıdalar, pide almaya gittiler.
    Evde geçirdiğimiz vakitlerde de kendi oyuncakları artık gözümüze görünmüyor. Anneannemizin mutfak malzemeleri; kaşıklar, boş pet şişeler, ayna, mandal sepeti, yoğurt kabı gibi çeşit çeşit oyuncaklarımız var. Tabi onlar da ancak bir süre oturur konumda tutuyor bizimkini. Kalan vakitlerimizi salon senin mutfak benim, yatak odası senin, banyo benim, oda oda gezerek geçiriyoruz. Sanırım yürümek O nun için şuan memleket meselesi gibi bir hal aldı. Bacak kaslarını güçlendireceğim diye milli atletler kadar antrenman yapıyor her gün yılmadan.
 İlk zamanlar dişlerden dolayı kapalı olan iştahımız da burada geçirdiğimiz zaman dilimi içinde çeşitli etkinlikler sayesinde sıkıntı olmaktan çıktı. Önlüğünü taktığımız an mızmızlanmaya başlayan oğluşu hemen kapının önüne çıkarıyoruz ve sanki ağzına tıpa takmışız gibi ağlamayı kesiyor. Apartmanın kapısına kadar adım adım merdivenleri inerken o dışarı çıkacak olmanın heyecanıyla ağzını açtığının farkına varmıyor, bizler de açık olan ağzı yararlı besinlerde doldurmanın keyfini yaşıyoruz. Yemek bitince de bir 15 dk sokakta komşu teyzeleriyle, amcalarıyla ve onların torunlarıyla vakit geçiriyoruz. Eve şen bir şekilde giriyoruz.
 Uyku düzenimiz de sallama olayını bitireli gayet normal seyrediyor. Uykusu geldiği vakit gözler ellerle yoğrulunca anlıyoruz ki yatak özlenmiş. Bazen salıncakta sallanmak bazen de direkt yatağa yerleşmek istiyor bizimki. O ne derse o olur tabi ki, paşanın isteğine göre adım atıp ortalama 1,5 saat süren uyku aramızı yaşıyoruz. O arada da pestili çıkan bizler istirahat ediyor olmanın tadını çıkarıyoruz. Bu sırada da yine dilimizde oğluş var tabi. Dilden hiç düşmüyor ki, popülaritesi tavanlarda. Torun sevgisinin bir başka boyutta yaşanan bir sevgi olduğuna da şahit olmuş oluyoruz. O konuyu bilahare anlatacağım inşallah.
Boş kalınca dilim düştü, yazdıkça yazdım. Bu yazıyı okuyacak olan anneannemiz yarın biz evimize döndüğümüzde duygulanacak, ağlayacak oğluşum gitti diyerek. Ben de kendisine hep diyorum ama buradan da diyeyim madem, özledikçe atlayın gelin sevin yavrucağımı. Ha gelemediniz mi atla gel deyin. Ben bir yolunu bulur atlar gelirim. Sizleri çok seviyorum. Varlığınız arkamda kocaman bir kale gibi dimdik destek oluyor bana her zaman. Allah sizlere sağlık versin. Tekrar görüşene dek birlikte geçirdiğimiz güzel anların hatıraları pc ekranlarından özleminizi azıcık olsa da dindirsin. Buyrun;