Hafta sonu tatilimizi geçirmek üzere oğluşla beraber koyulduk Zonguldak yoluna. Babamızı evde bırakıp özlenmek istedik anne oğul. Anneannemiz ve büyük anneannemiz bizimle kaldıkları için yolculuğumuzda da yanımızdaydılar. 45 dk süren Ereğli- Zonguldak arası yolculukta Barbaros yolların girinti ve çıkıntıları sayesinde yolculuğumuzun ilk dakikalarında uykuya dalmıştı bile. Aracımızla da ilk defa şehir dışına çıkıyorduk. O yüzden her türlü donanıma sahipti aracımız. Mamamız, türlü türlü oyuncaklarımız, ilgi çekecek müziklerimiz vs.. işte..
Eve vardığımızda aracın motor sesi durduğu an uyandı tabi ki Barbaros. Vakit oyun vaktiydi. Dedesi, dayısı ve yengesi işleri nedeniyle henüz eve gelememişlerdi. Biz de o arada vaktimizi evi keşfetmekle geçirdik.
Anneanneyle dedenin evinde keyfediyoruz:))
Sonra da evin diğer üyeleri geldiğinde oğluş kucaktan kucağa dolaşarak sevilmenin tadını çıkardı.
Dayım mı daha yakışıklı ben mi ? :)))
Ertesi gün anne-kız alışveriş günümüzdü. Oğluşu da büyük anneanne ve büyük teyzemize bıraktık 2 saatliğine. Biz tam işimizi bitirmiştik ki telefonun öbür ucundan teyzemiz telaşla bizi çağırıyordu. Barbaros coşmuştu, ağlamasını durdurmanın neredeyse mümkün olmadığı dakikaları yaşatıyordu büyüklerine. Apar topar yanına koştuk oğluşun ki iç geçiriyor sık sık, hıçkırıklar çıkıyor sürekli ağzından, sanki ağzından değil yüreğinden geliyor o sesler. Kucağıma alıp sımsıkı sarıldım oğluşa, beni özlediğini hissettirir biçimde ağlıyordu bu kez. Daha önce bu anı yaşamamıştık. Artık özlüyordu beni bebeğim. Uzun zaman ayrı kalmak istemiyordu. Hemen aldığımız gibi evimize götürdük. Karnını doyurduk ve oğlumuz yorgunluktan mamasını yerken uyuyakaldı. Zaten üzüldüğü dakikaları unutması için uyuması gerekiyordu, iyi de oldu. Akşam neşesi yerine geldi. Komşumuz Ayşe Teyze ve kızı Yasemin bizdeydiler. Kah onlara kah bize gülücükler saçarak vaktini geçirdi. Sonra da uyku vakti geldiğinde her ne kadar uyumamak için dirense de göz kapakları yenik düşünce beşiğinde tatlı rüyalara daldı.
Bu insanlar da kim ki bakıyolar yüzüme geldiğimden beri ? :))
Pazar günü gün erken başladı bizim için. Aslında haksızlık etmemeliyim benim için değil de dayımız ve anneannemiz için erken başladı. Oğluş saat 5.30 da güne başladığı için ev ahalisinden de birileri ona eşlik etmeliydi o oyun oynarken. Yoksa tek başına bırakıldığında sesinin şiddetini artırarak sitemini saniyesinde belirtirdi zaten. Neyse oyunlar, evin içinde turlamalar derken saat 8 de tekrar şekerleme uykusuna dalmış bizimkisi. 1 saatlik şekerleme yetti sonra aramıza katıldı tekrar. Kahvaltıdan sonra birkaç saat ayrı kaldık tekrar oğluşla. Annesi saçlarını boyatacaktı bu kez de. Oğluş dedeyle anneanneye emanetti bu kez de. Uzun süre onlarla beraber kaldığı için yokluğumu pek hissetmez zannediyordum. Dedemiz de en iyi oyun arkadaşı olduğu için canı sıkılmaz sanıyordum. Fakat 3 saatlik ayrılığımızda yine ortalığı katıp karıştırmış bizimki. Eve geldiğimde anneannenin kucağında ağlamakla kızmak arasında sesler çıkartarak bağırıyordu. Kucağıma aldım ama susturamadım. Son çare elektrik süpürgesini açtırdım anneanneye. Sesi alışkın olduğu seslerden farklı gelince sustu yavrucak. Susmasıyla gülücükler saçması da bir oldu tabi. Gülşen in 'yatcaz kalkcaz' şarkısı favori şarkımız bizim. Şarkımız eşliğinde dans ettik, güldük eğlendik. İyice neşelendik. Sonra da tatilimizin dönüş yolculuğunu yapmak üzere evden ayrıldık. Büyük anneannemizi de teyzemizden alarak yola çıktık. Yol boyunca da oğluş uyudu. İki günlük Zonguldak macerasının da sonuna gelmiş olduk. Sizi özleyeceğiz anneannecik, dedecik, yengecik ve dayıcık..
Annemle dans ederken poz da verdik.
Akşam eve geldiğimizde babamız bizi karşıladı. Eşyalarımız çok oluyor haliyle bebekle yolculuğa çıkınca. Taşımamıza yardımcı oldu. Derken bir de hoş sürprizle karşılaştık salona girdiğimizde. Mis gibi çiçek kokusu sarmıştı ortalığı. Babacıkımız sürpriz yapmıştı annecike. Bir demet kır çiçeği ile. Mutluluğumuz katlandı da katlandı. Ağzımız kulaklarımıza uzandı:))
Teşekkürler biricik eşime..
Etiketler
- 1 yaş etkinlikler (20)
- 2 yaş etkinlikler (19)
- BEBEĞİM BÜYÜRKEN (87)
- EK BESİNLER (10)
- Etkinliklerimiz (42)
- ETKİNLİKLERİMİZ (40)
- HAYATTAN ESİNTİLER (35)
- HOBİLERİM (3)
29 Nisan 2013 Pazartesi
28 Nisan 2013 Pazar
Bebekle Yolculuk Etmek
Bir anne için bebekle yolculuk etmek bahsetmek istediğim. Ya da şöyle diyeyim: Bebekli arabanın şoförü olarak yolculuk etmek. Arka koltukta oturan minik canlıyı düşünerek aklın ondayken gözün yolda olmak. Emniyet kemerini biner binmez takmak, aynaları itinayla kontrol etmek. Direksiyonu çift elle kavramak. Hız ibresini belli sayıdan yukarı çıkarmamak. Ayağı gaz pedalına basarken pür dikkat kesilmek. Karşıdan gelen arabaların hızlarından tut da içinde bulunan şoförün yapabileceği ufacık da olsa dikkatsizlikleri göz önünde bulundurarak ilerlemek.. vs... işte...
Saymak, anlatmak yetmez..Bunu ancak anneler anlar sanırım ya da anne duygusuna yakın hissiyatlara sahip olanlar. Trafikte özgür olmayı, ufak riskler almayı seven bir kişi olarak yazıyorum bunları.
Oğlumdan önce kimse için bu kadar itinalı olduğumu da hatırlamıyorum. Bu annelik hormonları biz kadınları trafikte erkeklerden daha temkinli yapan önemli bir detay kesinlikle.
25 Nisan 2013 Perşembe
Ahh Bu Aşı günleri Ahhh..
6. ayımızı doldurduğumuzda sağlık ocağına kontrole gelmemiz için hemşire hanım gün vermişti. Pek sevmesem de bu günleri sağlık adına sabahın erken saatlerinde yola koyulduk. Bu sefer hem benim tetanos aşım hem de oğlumun aşıları vardı. Aşıları diyorum çünkü bir kerede tam 3 kez enjektöre maruz kaldı bebeğim. Nasıl canının yandığını söylemeye gerek yok zaten. Neyse ki acı eşiği yüksek, kucağıma aldığım gibi sakinleşmeye başladı. O anlardaki en büyük sıkıntısı hareketinin engellenmesiydi sanırım. Kıpırdamaması için eşim ve hemşireler bacaklarından ve omuzlarından sıkıca tutunca korktu tabi yavrucağım. Çok şükür ki 1 yaşına kadar olacağı bir aşı yok takvimimizde.
Dün benim de aşı günümdü aksine. Hamilelikte başlanan tetanos aşısının sonuncusuydu. Benim için çok sıkıntı yaratmayan bir aşı bu tetanos aşısı ama yine de kolumda hafif bir sızı bıraktı. Kim bilir oğluşa yapılan o 3 aşının sızısı nasıl canını acıtmıştır yavrumun.
Her neyse eve geldikten sonrası hep oğluşu mutlu etmek için çabaladık durduk. Aşıdan mıydı yoksa nazından mıydı tam anlayamadık ama tüm gün huzursuz gezdi yavrucuk. Peşinde pervane olduk gülümsetebilmek için. Neyse ki günün çoğunu uyuyarak geçirdi. Uyudukça mutluluğu arttı ağrıları azaldığı için. Akşam da erkenden uykusu geldi. Mışıl mışıl uyudu.
Dün benim de aşı günümdü aksine. Hamilelikte başlanan tetanos aşısının sonuncusuydu. Benim için çok sıkıntı yaratmayan bir aşı bu tetanos aşısı ama yine de kolumda hafif bir sızı bıraktı. Kim bilir oğluşa yapılan o 3 aşının sızısı nasıl canını acıtmıştır yavrumun.
Her neyse eve geldikten sonrası hep oğluşu mutlu etmek için çabaladık durduk. Aşıdan mıydı yoksa nazından mıydı tam anlayamadık ama tüm gün huzursuz gezdi yavrucuk. Peşinde pervane olduk gülümsetebilmek için. Neyse ki günün çoğunu uyuyarak geçirdi. Uyudukça mutluluğu arttı ağrıları azaldığı için. Akşam da erkenden uykusu geldi. Mışıl mışıl uyudu.
21 Nisan 2013 Pazar
AVM Maceramız :)
Hafta sonu cumartesi günü ailece evdeydik. Akşam yemeği için dedemiz dışarıya davet etmişti bizi artık Barbaros un da dışarıda olmayı seveceğini düşünerek. Akşam 6 gibi çıktık hevesle avm nin yemek yiyebileceğimiz katına. Orada çalışan Fatih Dayımız da bizim için mama sandalyemizi hazır etmişti biz gelmeden evvel. Barbaros da kucağımda etrafı seyrederken oldukça mutlu görünüyordu. Derken yemeklerimiz geldi, Oğluşu da sandalyesine oturtmuştuk ki ufaktan kıpırdanmaya başladı bizim ufaklık olduğu yerde. Önce babamız kalktı oğluşu avm içinde gezdirmek üzere. Sonra sırayla anneanne ve ben ve sonra da Fatih Dayı denemelerde bulundu. Fakat oğluş nedense hiçbirimizin susturma çabalarına olumlu yanıt vermedi. Aksine dakikalar geçtikçe sesinin şiddetini de artırdı. Bu tam olarak ağlamak değil, belli belirsiz bu ortamda bulunmak istemediğini belirten, kızgınlığını anlatan sesler diyelim. Diğer masalardan da dikkat çekiyordu bebeğimiz artık o muhteşem sesi sayesinde. Birkaç kişi hatta karşısına geçip konuşarak, agucuk mugucuk yaparak sakinleştirme girişiminde bulundu. Bu O nu daha da çok gerginleştirdi. Sesi üzüldüğünü hissettirecek biçimde içimi acıtmaya başlamıştı ki o an gözümde ne yemek ne de başka herhangi bir şey kalmıştı. Oğluşu tuttuğumuz gibi doğru kendimizi arabaya attık, evin yolunu tuttuk.
Anladık ki oğluş henüz dışarıda uzun süre takılmaya hazır değil. Artık bir daha ki deneyimimiz hangi ayına denk gelir bilmem ama hepimiz yeni bir macera için birkaç ay beklememiz gerektiği konusunda hemfikiriz :))
Tabi yine dersler çıkardık bugünden de kendimize;
Oğluş ne derse o arkadaş, bize laf düşmez, ancak isteklerini uygulamak düşer :))
Anladık ki oğluş henüz dışarıda uzun süre takılmaya hazır değil. Artık bir daha ki deneyimimiz hangi ayına denk gelir bilmem ama hepimiz yeni bir macera için birkaç ay beklememiz gerektiği konusunda hemfikiriz :))
Tabi yine dersler çıkardık bugünden de kendimize;
Oğluş ne derse o arkadaş, bize laf düşmez, ancak isteklerini uygulamak düşer :))
BARBAROS ''Artık Kimi İstiyorsam O nun Kucağına Gidiyorum;p ''
Belki okuyan bir çok kişiye sıradan geliyordur yazdıklarım. Benim içinse devasa yenilikler ve başlangıçlar gerçekleşiyor her geçen gün oğluş büyüdükçe.
Bugün ne mi oldu. Barbaros artık kucağımıza davet edip çağırdığımız vakit bunu anlayıp kendini kolları yardımıyla yönlendirmeye başladı. Gelmesi için kollarımızı ona doğru uzatıyorsak ve o da istiyorsa hevesle uzanıyor bize doğru. Tabiii en çok da bana :))
Bugün ne mi oldu. Barbaros artık kucağımıza davet edip çağırdığımız vakit bunu anlayıp kendini kolları yardımıyla yönlendirmeye başladı. Gelmesi için kollarımızı ona doğru uzatıyorsak ve o da istiyorsa hevesle uzanıyor bize doğru. Tabiii en çok da bana :))
19 Nisan 2013 Cuma
BÜTÜN ANNE BABALARIN VE ÖĞRETMENLERİN OKUMASI GEREKEN BİR HİKAYE
Kitaplarını büyük zevkle okuduğum yazar Doğan Cüceloğlu' ndan yine harika bir hikaye daha. Okunması okutulması gereken bir hikaye..
Okuyun rica ederim..
BÜTÜN ANNE BABALARIN VE
ÖĞRETMENLERİN OKUMASI GEREKEN BİR HİKAYE
Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?
- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinize katıldım. Hayatım değişti.
O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.
- Ne oldu, nasıl oldu?
- Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, "Bir insanın ana vatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına
olanaklar yaratmaktır."Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:
- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, "Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına
olanaklar yaratmaktır." Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm.
Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?
- Hayır, neden?
- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. "Oğlum bugün ödevini yaptın mı?" Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da
*sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, "cık" sesini çıkarıyordu.* Kızıyordum, söyleniyordum, "Niye yapmıyorsun ödevini!" diyordum.
Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.
Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:
- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. "Ben ne biçim babayım," diye kendime sordum. Seminer için geldiğim*
İstanbul'dan çalışma yerim olan Kayseri'ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.
- Radikal bir karar!*
- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam.
Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.
- Eşiniz ne dedi?
- Hocam biliyor musun ne oldu?
- Ne oldu?*
- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, "Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış!
Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz."
- Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!
- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim.
Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.
- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?
- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve "Hayır!" anlamına gelen "cıkk" dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım.
Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti.
"Ne büyük tehlike!" diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.
- Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!
- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, "Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın," demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim!
Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.
- Eşiniz gelmek istemedi!*
- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye.
Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler.
Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. "Çok mu kötü hocam?" diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. "Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?"
- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?
- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım.
İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. "O kadar mı kötü?" diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım.
Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum.Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.
"Gel seni yeniden kucaklayayım!" dedim. Kucaklaştık.
"Çocuklar Gülsün diye!" yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur.
Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler.
Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler.
Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!
Doğan CÜCELOĞLU
Okuyun rica ederim..
BÜTÜN ANNE BABALARIN VE
ÖĞRETMENLERİN OKUMASI GEREKEN BİR HİKAYE
Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?
- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinize katıldım. Hayatım değişti.
O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.
- Ne oldu, nasıl oldu?
- Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, "Bir insanın ana vatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına
olanaklar yaratmaktır."Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:
- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, "Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına
olanaklar yaratmaktır." Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm.
Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?
- Hayır, neden?
- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. "Oğlum bugün ödevini yaptın mı?" Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da
*sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, "cık" sesini çıkarıyordu.* Kızıyordum, söyleniyordum, "Niye yapmıyorsun ödevini!" diyordum.
Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.
Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:
- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. "Ben ne biçim babayım," diye kendime sordum. Seminer için geldiğim*
İstanbul'dan çalışma yerim olan Kayseri'ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.
- Radikal bir karar!*
- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam.
Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.
- Eşiniz ne dedi?
- Hocam biliyor musun ne oldu?
- Ne oldu?*
- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, "Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış!
Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz."
- Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!
- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim.
Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.
- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?
- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve "Hayır!" anlamına gelen "cıkk" dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım.
Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti.
"Ne büyük tehlike!" diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.
- Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!
- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, "Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın," demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim!
Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.
- Eşiniz gelmek istemedi!*
- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye.
Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler.
Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. "Çok mu kötü hocam?" diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. "Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?"
- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?
- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım.
İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. "O kadar mı kötü?" diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım.
Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum.Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.
"Gel seni yeniden kucaklayayım!" dedim. Kucaklaştık.
"Çocuklar Gülsün diye!" yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur.
Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler.
Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler.
Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!
Doğan CÜCELOĞLU
17 Nisan 2013 Çarşamba
Pirinç Unlu Mama
Bebeklerimiz geceleri ne kadar süre deliksiz uyurlarsa o kadar çok iyi. Bunun için uzmanlar pirinç unlu mamanın gece verilmesi konusunda anneleri bilgilendiriyorlar. Çünkü bilindiği üzere pirinç unlu mamanın tok tutma özelliği var.
Biz de önceleri gündüz verdiğimiz bu mamayı bu bilgiyi edindiğimizden beri geceleri veriyoruz. Oğlumuz da maşallah severek yiyor.
Mamayı evde anneannemiz hazırlıyor. Onun tarifini birebir anlatmak ve paylaşmak da bana düşüyor :)
İşte tarif:
2 tatlı kaşığı pirinç unu
Yarım çay bardağı devam sütü ( Pınar ın devam sütünü kullanıyorum, içeriği demir, kalsiyum vs. ile zenginleştirilmiş )
Pirinç ununu cezveye koyuyoruz, üzerine sütü ilave edip kısık ateşte devamlı karıştırıyoruz. Fokurdayıp muhallebi kıvamına geldiğinde mamamız hazır olmuş oluyor.
Bebeğimizin damak tadına uygun olmadığını görürsek biraz anne sütü veya hazır mama da ilave edebiliriz.
İstersek mamayı pirinç ununu biraz daha fazla koyarak daha yoğun kıvamlı olarak da hazırlayabiliyoruz tabi kaşıkla yedirmek istiyorsak eğer.
Bizimki keyfi yerindeyse kaşıkla yiyor, kendi başına yemek istediğinde de biberonla içmeyi seviyor.
Eee evin efendisi onlar, ne isterlerse o yapılıyor :))
Bu da Barbaros un mama yerken ki hali :))
Biz de önceleri gündüz verdiğimiz bu mamayı bu bilgiyi edindiğimizden beri geceleri veriyoruz. Oğlumuz da maşallah severek yiyor.
Mamayı evde anneannemiz hazırlıyor. Onun tarifini birebir anlatmak ve paylaşmak da bana düşüyor :)
İşte tarif:
2 tatlı kaşığı pirinç unu
Yarım çay bardağı devam sütü ( Pınar ın devam sütünü kullanıyorum, içeriği demir, kalsiyum vs. ile zenginleştirilmiş )
Pirinç ununu cezveye koyuyoruz, üzerine sütü ilave edip kısık ateşte devamlı karıştırıyoruz. Fokurdayıp muhallebi kıvamına geldiğinde mamamız hazır olmuş oluyor.
Bebeğimizin damak tadına uygun olmadığını görürsek biraz anne sütü veya hazır mama da ilave edebiliriz.
İstersek mamayı pirinç ununu biraz daha fazla koyarak daha yoğun kıvamlı olarak da hazırlayabiliyoruz tabi kaşıkla yedirmek istiyorsak eğer.
Bizimki keyfi yerindeyse kaşıkla yiyor, kendi başına yemek istediğinde de biberonla içmeyi seviyor.
Eee evin efendisi onlar, ne isterlerse o yapılıyor :))
Bu da Barbaros un mama yerken ki hali :))
Evde Bebe Bisküvisi Yapımı
Akşamları Barbaros uyuduğunda ben de fırsat bu fırsat hem dinleniyorum hem de işime yarayacak bilgiler ediniyorum kendim ve ailem için. Yine gezinirken, bir web sitesinden buldum bu tarifi. Bugün eve gelir gelmez uyguladım ve sonuç gerçekten denemeye değer.. Arzu eden herkese öneririm. Misafirlere bile ikram edilebilecek gayet de sağlıklı bir kurabiye tadında bisküvi oldu. Deneyenlere şimdiden afiyet olsun.
MALZEMELER
2 çay bardağı tam buğday unu
1/2 çay bardağı irmik
2 çay bardağı pirinç unu
4 yemek kaşığı tereyağı
4 yemek kaşığı pekmez
1 tatlı kaşığı kayısı püresi( kuru
kayısıyı sıcak suda beklet, rondodan geçir)(isteğe bağlı)
Bütün malzemelerİ kurabiye yaparmış
gibi yoğuruyoruz. Kulak memesi kıvamında bir hamur elde ediyoruz. İstediğimiz
kalınlıkta kesiyoruz. Çok ince olmaması iyi olur. Yoksa kolay kolay
erimez mamalara katıldığında. 175 derecede 20-25 dakika pişiriyoruz tabi
fırınımızın markasına göre de değişebilir süresi . tatlı olsun istersek
pekmezin miktarını artırabiliriz.
16 Nisan 2013 Salı
Doktorumuzun Ek Gıda Önerileri
Barbaros' un 6 aylık olmasına 4 gün kaldı. Geçenlerde kontrol için doktorumuza götürdüğümüzde ek besinler için de danışalım dedik. İnternette ne kadar çok bilgi olsa da bu konuyla ilgili ben yine de uzmanın kendi dilinden dinlemek istedim haklı olarak.
Doktor Hanım sağ olsun fazlasıyla ilgilendi bizimkiyle. Doğduğundan beri oğlumuzu neredeyse her defasında farklı doktora götürdük. Benim mi beklentilerim fazla onlar mı farklıydı bilemedim ama bugüne kadar tamamıyla tatmin olduğum tek doktor bu bayan oldu. Ek besinlere geçiş konusunda zamanlamamızın çok doğru olduğunu söyledi. Bizler 5 ayımızı doldurduğumuz ilk günlerde başladığımız için dışarı beslemesine merak vardı içimde doğru mu yapıyorum acaba diye.. Yaptığımız şey de gerçi bir iki çay kaşığı miktarında yeni tatlar deneterek Barbaros un vereceği reaksiyonu gözlemlemekti. Şimdiye kadar maşallah bir sorunla karşılaşmadık. Denemelere de devam ediyoruz. Doktorumuz da ek besinler konusunda meyvelere, sebzelere ve mamalara yer vermemiz gerektiğini söyledi. Bize örnek bir beslenme programı önerdi. İhtiyacı olan arkadaşlar için paylaşmak istiyorum:
6 AYLIK BEBEK İÇİN ÖRNEK MENÜ
Sabah uyandığında : Anne sütü
Sabah : Meyve püresi ve anne sütü
Öğle : Anne sütü
İkindi : Sebze püresi ve anne sütü
Akşam : Anne sütü veya muhallebi
Gece : Anne sütü ( bebek isterse )
Benim merak ettiğim konulardan biri de bebeklere 6. aydan sonra gece yemek yememesinin öğretilme siydi. Bu da yanlış anlaşılmasın, bebeklerin kesintisiz sağlıklı gece uykusu uyumaları içindi ki uykunun yerini hiç bir gıdanın tutamaz biliyoruz ki. İnternette bir çok anne bebeklerinin geceleri çok sık uyanmasından şikayetçi. Ben de gelecekte aynı sorunla karşı karşıya kalacağımı düşünerek şimdiden öğretmem gereken bir şey varsa öğreteyim istedim.
Doktorumuzun bu konudaki önerisi şöyle oldu; Bebeklerimiz ne zaman beslenmek istiyorlarsa o zaman besleyeceğiz. Bunun gecesi, gündüzü olamaz. Tabi her bebek sırf acıktığı için de uyanmıyor. Kimisi annesinin yanında olduğunu hissetmek için de aynı şeyi yapıyor. Bir arkadaşımın kızı 2 yaşına girmek üzere. Geceleri annesine saat başı seslenerek uyandırıyor. Annesinden ' buradayım kızım ' cevabını alınca tekrar uykuya dalıyor. Bu arada annenin her saat uykusu bölünmüş oluyor. Anne olmanın en büyük zahmetlerinden biri uykusuz kalmaksa bebeklerimiz için feda olsun tüm uykular..Zamanı geldiğinde nasıl olsa öğrenecekler düzenli olarak uyumayı. Şimdi küçükken olabildiğince anne kokusuna kansınlar ki bu dönemlerde kazanılması gereken güven duygusunun temellerini sağlamca atmış olsunlar.
Öğrendiklerimizden oldukça kez tatmin olmuş olarak döndük evimize. Sanki o günden sonra geceleri daha da hevesli kalkıyorum bebeğim beni çağırdığında.
Canım oğlum benim şimdi uyuyorsun yanımda mışıl mışıl. Uyanınca öpeceğim seni cook cook.
Doktor Hanım sağ olsun fazlasıyla ilgilendi bizimkiyle. Doğduğundan beri oğlumuzu neredeyse her defasında farklı doktora götürdük. Benim mi beklentilerim fazla onlar mı farklıydı bilemedim ama bugüne kadar tamamıyla tatmin olduğum tek doktor bu bayan oldu. Ek besinlere geçiş konusunda zamanlamamızın çok doğru olduğunu söyledi. Bizler 5 ayımızı doldurduğumuz ilk günlerde başladığımız için dışarı beslemesine merak vardı içimde doğru mu yapıyorum acaba diye.. Yaptığımız şey de gerçi bir iki çay kaşığı miktarında yeni tatlar deneterek Barbaros un vereceği reaksiyonu gözlemlemekti. Şimdiye kadar maşallah bir sorunla karşılaşmadık. Denemelere de devam ediyoruz. Doktorumuz da ek besinler konusunda meyvelere, sebzelere ve mamalara yer vermemiz gerektiğini söyledi. Bize örnek bir beslenme programı önerdi. İhtiyacı olan arkadaşlar için paylaşmak istiyorum:
6 AYLIK BEBEK İÇİN ÖRNEK MENÜ
Sabah uyandığında : Anne sütü
Sabah : Meyve püresi ve anne sütü
Öğle : Anne sütü
İkindi : Sebze püresi ve anne sütü
Akşam : Anne sütü veya muhallebi
Gece : Anne sütü ( bebek isterse )
Benim merak ettiğim konulardan biri de bebeklere 6. aydan sonra gece yemek yememesinin öğretilme siydi. Bu da yanlış anlaşılmasın, bebeklerin kesintisiz sağlıklı gece uykusu uyumaları içindi ki uykunun yerini hiç bir gıdanın tutamaz biliyoruz ki. İnternette bir çok anne bebeklerinin geceleri çok sık uyanmasından şikayetçi. Ben de gelecekte aynı sorunla karşı karşıya kalacağımı düşünerek şimdiden öğretmem gereken bir şey varsa öğreteyim istedim.
Doktorumuzun bu konudaki önerisi şöyle oldu; Bebeklerimiz ne zaman beslenmek istiyorlarsa o zaman besleyeceğiz. Bunun gecesi, gündüzü olamaz. Tabi her bebek sırf acıktığı için de uyanmıyor. Kimisi annesinin yanında olduğunu hissetmek için de aynı şeyi yapıyor. Bir arkadaşımın kızı 2 yaşına girmek üzere. Geceleri annesine saat başı seslenerek uyandırıyor. Annesinden ' buradayım kızım ' cevabını alınca tekrar uykuya dalıyor. Bu arada annenin her saat uykusu bölünmüş oluyor. Anne olmanın en büyük zahmetlerinden biri uykusuz kalmaksa bebeklerimiz için feda olsun tüm uykular..Zamanı geldiğinde nasıl olsa öğrenecekler düzenli olarak uyumayı. Şimdi küçükken olabildiğince anne kokusuna kansınlar ki bu dönemlerde kazanılması gereken güven duygusunun temellerini sağlamca atmış olsunlar.
Öğrendiklerimizden oldukça kez tatmin olmuş olarak döndük evimize. Sanki o günden sonra geceleri daha da hevesli kalkıyorum bebeğim beni çağırdığında.
Canım oğlum benim şimdi uyuyorsun yanımda mışıl mışıl. Uyanınca öpeceğim seni cook cook.
13 Nisan 2013 Cumartesi
Fırıldak Gibi Dönüyoruz :))
Tonton oğluşum 4. ayından beri sırtüstü yattığı yerde kendini sağa sola atıyordu. Bu yüzden en gözde oyun mekanımız olan yatak odamızdaki çift kişilik yatakta onu tek başına bırakmaya korkar olmuştuk. Yanımıza yatırdığımızda kaşla göz arasında kafayla bacaklar yer değiştirebiliyor, fark etmeden bir tekme darbesiyle irkilebiliyorduk. :)
Bu hareketleri bir şey zannetmişiz biz de..
Bugünlerde öyle hareketler yapıyor ki birkaç hafta önce yapılanları gözümüzde çok büyütmüşüz diyoruz. Artık yeni oyun mekanımızın salonumuzun tam orta yeri olduğunu söylemiştim ya işte oradayız ya, orada bile yalnız bırakamıyoruz tontonu. Saniyede konum değiştirebilecek kadar hızlı oldu bizimki. 4 metrekare halının üzerinden parkenin üzerine geçebilecek kadar dönüyor artık.
Daha bu ne ki diyenlerin sesini duyar gibiyim ama her şey aşama aşama ya, biz bu aşamayı da görmüş olmanın sevincini yaşıyoruz, ben de paylaşıyorum.
görüşürüzzzz:))
Bu hareketleri bir şey zannetmişiz biz de..
Bugünlerde öyle hareketler yapıyor ki birkaç hafta önce yapılanları gözümüzde çok büyütmüşüz diyoruz. Artık yeni oyun mekanımızın salonumuzun tam orta yeri olduğunu söylemiştim ya işte oradayız ya, orada bile yalnız bırakamıyoruz tontonu. Saniyede konum değiştirebilecek kadar hızlı oldu bizimki. 4 metrekare halının üzerinden parkenin üzerine geçebilecek kadar dönüyor artık.
Daha bu ne ki diyenlerin sesini duyar gibiyim ama her şey aşama aşama ya, biz bu aşamayı da görmüş olmanın sevincini yaşıyoruz, ben de paylaşıyorum.
görüşürüzzzz:))
12 Nisan 2013 Cuma
HAYDİ BİZ DE İLK HAYAT ' IM VİDEOSU YAPALIM
Hayat suyun yeni doğan bebeklerimizin özel anlarını ölümsüz kılan video programına gayet başarılı.
Giriyorsun siteye.
Yüklüyorsun bebeğinin ilklerinin yer aldığı fotoğraflarını.
Bir tıkla videon hazır.
Bebişli anneller, buyrun siteye;
http://www.ilkhayatim.com/app/bebegimlehayat/1
Benimki burada:
_http://www.ilkhayatim.com/app/bebegimlehayat/1/?code=AQBq2gI9kLID52cN2gVsApPdJ_w8qGJ3f8wYV4Y2e-VNVf48Sc6Ff__Hbr31kNd0zhsXY1dG1mU4CS-6JlZUthFz_2UJ_GberYcEp0IAeK8dwZejgGMn95alWOi6r-AVLvrsRSQKTtwzMkbWVlLi94icv9U_xvxkiD71XYStoy-ATIJbsOY8VVFNW0saBZvDjsF7gJhT7ox5RPUGKSVdtwim&state=af413728b7fe7d348a8f326d6fcbbbc2#_=_
Giriyorsun siteye.
Yüklüyorsun bebeğinin ilklerinin yer aldığı fotoğraflarını.
Bir tıkla videon hazır.
Bebişli anneller, buyrun siteye;
http://www.ilkhayatim.com/app/bebegimlehayat/1
Benimki burada:
_http://www.ilkhayatim.com/app/bebegimlehayat/1/?code=AQBq2gI9kLID52cN2gVsApPdJ_w8qGJ3f8wYV4Y2e-VNVf48Sc6Ff__Hbr31kNd0zhsXY1dG1mU4CS-6JlZUthFz_2UJ_GberYcEp0IAeK8dwZejgGMn95alWOi6r-AVLvrsRSQKTtwzMkbWVlLi94icv9U_xvxkiD71XYStoy-ATIJbsOY8VVFNW0saBZvDjsF7gJhT7ox5RPUGKSVdtwim&state=af413728b7fe7d348a8f326d6fcbbbc2#_=_
11 Nisan 2013 Perşembe
Yerde de Yuvarlanır Mama Sandalyesine de Otururuz
Barbaros un son günlere kadar kucak bağımlısı bir bebek olduğunu yakından tanıyan herkes bilir. Uyandığı andan itibaren kucakta gezip kollarıyla uzandığı yerlere dokunmak isterdi. Bunu hala yapıyor gerçi ama en azından bugünlerde salonumuzun dekorasyonunda kendisi için yenilikler yapmamız hoşuna gitmiş olacak ki orta sehpayı kaldırdık, yerine de battaniyesini serdik. Üzerinde çılgınlar gibi oynuyor, yuvarlanıyoruz. Böylece hem Barbaros kucaktan kucağa gezip ezilmiyor, hem de karşılıklı iletişim kurabildiğimiz için paylaşımlarımız artıyor.
Oyun mekanlarımıza bugün bir yenisini daha ekledik. 2 gün evvel mama sandalyesi siparişi vermiştik internet üzerinden. Geldiği gibi kurduk ve Barbaros uyandığında keyfi yerindeyken ilk denememizi yaptık. Harika anlardı. Galiba Barbaros tan daha çok ben eğlendim, mutlu oldum. Bu da yine oğlumun bir aşama daha büyümüş olarak görmenin mutluluğuydu. Oğluşum mama sandalyesinde mamasını da yedi, elma püresini de . Oyuncaklarıyla da oynadı. Böylece yeni mekanında ( bu mekana kral koltuğu diyorum ben ) güzel anlar yaşayabileceğimizi görmüş olduk.
Oyun mekanlarımıza bugün bir yenisini daha ekledik. 2 gün evvel mama sandalyesi siparişi vermiştik internet üzerinden. Geldiği gibi kurduk ve Barbaros uyandığında keyfi yerindeyken ilk denememizi yaptık. Harika anlardı. Galiba Barbaros tan daha çok ben eğlendim, mutlu oldum. Bu da yine oğlumun bir aşama daha büyümüş olarak görmenin mutluluğuydu. Oğluşum mama sandalyesinde mamasını da yedi, elma püresini de . Oyuncaklarıyla da oynadı. Böylece yeni mekanında ( bu mekana kral koltuğu diyorum ben ) güzel anlar yaşayabileceğimizi görmüş olduk.
9 Nisan 2013 Salı
Bebek Bakımında Babanın Rolü
Son yapılan bilimsel araştırmalar babaların bebek bakımında aktif rol almasının bebeğin gelişiminde olumlu etkiler yaptığını ortaya koymaktadır. Bu tür bebeklerin sosyal gelişimlerinin daha hızlı ilerlediği bir takım duygusal ve zihinsel becerilerinin de daha iyi olduğu ortaya çıkmıştır. Özellikle babanın bebeğin altının değiştirilmesinde, bebeğin temizliğinde, beslenmesinde aktif rol alması bebeğin gelişimini olumlu yönde etkileyen önemli örneklerdir.
Bu şekilde bebekle baba arasında da önemli bir duygusal bağ kurulur. Bebeğin babayla kurduğu bir ilişki biçiminin bebeği olumlu etkilediği bilinmektedir. Çünkü babaların da annelere göre bebeği daha farklı yönlerde etkiledikleri görülmüştür. Dolayısıyla anne ve babanın birlikte bebek bakımına katkı yapması bir bütün olarak işlev görür.
Yine yapılan araştırmalar göstermiştir ki bir bebeğin veya çocuğun babayla daha çok zaman geçirmesi, onunla oyunlar oynaması bebeği daha aktif, araştırmacı ve daha zeki yapmaktadır. Bu tür bebeklerin kendilerine olan güvenleri daha da gelişmektedir.
Tabi bebek bakımında babaların da önemli olduğu oraya çıkmışken bazı konularda da öneriler getirmek iyi olacaktır.
1. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bir bebeğin doğumunda en çok etkilenecek olan kişi bebeğin annesi olacaktır. Çünkü bebek annenin günlük yaşamının hemen hemen tamamını kapsayacaktır. Bu süreçte elbette ki bir bebek bakmak ve büyütmek yüce bir duygudur. Fakat bir o kadar da bir anne için hem psikolojik, hem duygusal hem de fiziksel yönden yıpratıcı olabilir. Dolayısıyla bir baba olarak annenin bu süreçteki en büyük destekçisi siz olacaksınızdır. Bebeğin bakımına aktif olarak katılmanız hem anneyi rahatlatacak hem de bebek için olum sonuçlar doğuracaktır. Bu süreçte anneye karşı olan ilginiz şefkatiniz, anlayışlı tutumunuz annenin size olan sevgisini ve bağlılığını daha da artıracaktır.
2. Eşiniz bebek büyütme sürecinde bir takım psikolojik sorunlar yaşayabilecektir. Hatta depresyona girme ihtimali de bulunmaktadır. Eşinizin bu gibi durumlarını bilmeniz ve hazırlıklı olmanızı gerekir. Bu durumların geçici olduğunu bilmeniz sizin eşinize karşı daha anlayışlı olmanızı sağlayacaktır.
3. Bebek bakımı konusunda kendinizi geliştirmeniz size avantaj sağlayacaktır. Bu konuyla ilgili gerek baslı gerekse de görsel kaynakları taramanız ve bebek bakımı konusunda tecrübeli kişilerden bilgi almanız faydalı olacaktır.
4. Bazı babalar bebek doğumundan sonra annenin bütün ilgisini bebeğe yönelttiğini ve kendinsin ihmal edildiğini düşünebilir. Bu duyguyu yenmek de yine sizin elinizdedir. Bu süreçte bebek bakımına aktif olarak katılmanızı sizin bu duygudan kurtulmanıza destek sağlayacaktır. Ayrıca bebek büyütürken anneyle sürekli iletişim içinde olmanız ve eşinizle sorunlarını paylaşmanız sizi daha da rahatlatacaktır.
5. Her ne kadar eşiniz doğum yapmış ve bebek büyüten birisi olsa da o sizin her zamanki sevdiğiniz kişidir. Onunla özel anlar paylaşmaktan, onu mesela hafta sonu bir sinemaya götürmekten, konsere götürmekten geri durmayın. Yani baş başa geçirebileceğiniz aktiviteler planlayabilirsiniz. Bu üstelik sizi birbirinize daha da kenetleyecektir.
ALINTIDIR
http://www.annelikbilinci.com/makaleler/babalarin-bebek-bakmasi.html
Elma Püresi Yiyoruz
Elma püresine geçme zamanımız ise geldi çattı bile. Cam rendemiz önceden temin edilmiş kullanım zamanının gelmesini bekliyordu. Semt pazarımızdan amasya elması buldum denilene göre en doğalından. Bir bütün elmayı kabuklarını soyarak cam rendede rendeledim. Neredeyse bir yemek kaşığı kadar geldi.
Barbaros un eşref saatlerine denk getirerek yaptım bu işi. Eline de en sevdiği oyuncağını verdim ve başladım tattırmaya. Oğluş bayaa sevmiş olacak ki yine minicik kasemizin tamamını yedi, bitirdi. İlk püre deneyimimiz de başarıyla sonuçlandı.
Doktorlar bebeklere meyvelerin suyundan ziyade pürelerinin verilmesinin sağlıklı olduğunu söylüyorlar. Meyvenin suyu posa içermediği için bağırsaktan hızlıca emiliyor ve şeker etkisi yapıyormuş, bunun da çocuğa faydası olmuyormuş.
7 Nisan 2013 Pazar
Kereviz de Yeriz Patates de
Ek besinleri sırasıyla denemeye devam ediyoruz. Bugünkü menümüzde kereviz, patates püresi yemek vardı. Kereviz ve patatesten birer miktar alıp tencerede haşladım. Tuz, yağ vs.. eklemeden tabi. Sonra da plastik çatalla ezdim. Soğuyunca da Barbaros un damak zevkine sunduk. Uyumsuzluk yaşamadık. Hafif ağzını buruştursa da yememezlik yapmadı. Biraz yutmakta zorlandık sanırım, çiğnemeyi yeni yeni öğrendiğimiz için.
Bu işten en çok ben keyif aldım. Yeni tatlar tattığını, tadacak kadar büyüdüğünü görmek sanırım bu keyfimin ana nedeni de..
4 Nisan 2013 Perşembe
Barbaros Oturmayı Sevdi mi Ne : )
4. ayına girdiğinden beri Barbaros' u kucağımızda oturtuyoruz. Eline de çok sevdiği oyuncağını aldı mı bir süre sabit tutmayı başarıyoruz, hoşumuza da gidiyor. Büyüdüğünün bir işareti sayılıyor ya ondan sanırım.
Son zamanlarda artık kucağımız hariç yüzeylerde de oturması için de çaba sarf etmeye başladık. Bir uzmandan edindiğim bilgi gereğince bebek ancak hazır olduğu zaman uzun süre otururmuş oturtmaya çalıştığımız mekanda. O yüzden ben de pek zorlamıyorum açıkçası. Bugün beşiğinin köşesine yerleştirdim onu yine keyfi yerindeyken. Çok sevindi, gülücükler saçtı, Sonra da dengesini kaybedip yuvarlandı yatağın ortasına. Bayıldım o hallerine diğer her haline olduğu gibi.
Seni Çok Seviyorum Bebeğim..
3 Nisan 2013 Çarşamba
Ek Besinlere Geçişte Bilinmesi Gerekenler
6.-9. ay yiyeceklerle tanışma zamanıdır.
9.-12. ay yiyeceklerle beslenme zamanıdır.
İştah giderek açılır, 1 yaştan sonra azalır.
Ara öğün yapmayın, bağırsakları dinlensin. Az ve sık yemesin.
Şeker vermeyin, kötü yağlanma yapıyor.
Salatayı az az her gün alıştırın, sebze hep verin.
1 yaşa kadar %80-90 anne sütü esas besindir.
6. aydan sonra 3 öğün anne sütü, 3 öğün ek katı besinler verilir.
Tercihen yemekleri düdüklü yerine yavaş kısık ateşte zeytinyağlı pişirin. (başka yağ kullanmayın)
Bebeğe özel yemek yapmayın, kendi yemeğinizden verin. Kendiniz de bu şekilde yiyin.
1 yaşa kadar fıstık vs. yok, alerjik.
Kuru meyve verilebilir. (Şekersiz olanını alın)
Muz, çilek, karpuz vermeyin. (hormonlu, çok şekerli olsun diye hileli)
Egzotik meyveleri denemeyin, alerjik olabilir, bizim akdeniz meyvelerini tercih edin.
Tüm sebze, meyveleri mevsimine göre verin, sera olanları doğal ışınlarla yetişmedikleri için vermeyin
Sızma zeytinyağı soğuk taş sıkma olacak, endüstriyel değil organik olsun.
Katı yağ, margarin yok (bitkisel hidrojenize trans yağlar yok)
Salça yok (kutudan asla yemeklere katmayın)
Ev salçası var. (Domatesten yapılmış, yöresel olur)
Yoğurt var.(Her zaman kırmızı et ve kuru baklagil ile vermeyin)
Bebek bisküvi vs. vermeyin, içlerinde şeker, beyaz un ve trans yağlar var. Yok deseler de vermeyin, yerine kuru meyve hoşafı, taze meyve verebilirsiniz.
ALINTIDIR
9.-12. ay yiyeceklerle beslenme zamanıdır.
İştah giderek açılır, 1 yaştan sonra azalır.
Ara öğün yapmayın, bağırsakları dinlensin. Az ve sık yemesin.
Şeker vermeyin, kötü yağlanma yapıyor.
Salatayı az az her gün alıştırın, sebze hep verin.
1 yaşa kadar %80-90 anne sütü esas besindir.
6. aydan sonra 3 öğün anne sütü, 3 öğün ek katı besinler verilir.
Tercihen yemekleri düdüklü yerine yavaş kısık ateşte zeytinyağlı pişirin. (başka yağ kullanmayın)
Bebeğe özel yemek yapmayın, kendi yemeğinizden verin. Kendiniz de bu şekilde yiyin.
1 yaşa kadar fıstık vs. yok, alerjik.
Kuru meyve verilebilir. (Şekersiz olanını alın)
Muz, çilek, karpuz vermeyin. (hormonlu, çok şekerli olsun diye hileli)
Egzotik meyveleri denemeyin, alerjik olabilir, bizim akdeniz meyvelerini tercih edin.
Tüm sebze, meyveleri mevsimine göre verin, sera olanları doğal ışınlarla yetişmedikleri için vermeyin
Sızma zeytinyağı soğuk taş sıkma olacak, endüstriyel değil organik olsun.
Katı yağ, margarin yok (bitkisel hidrojenize trans yağlar yok)
Salça yok (kutudan asla yemeklere katmayın)
Ev salçası var. (Domatesten yapılmış, yöresel olur)
Yoğurt var.(Her zaman kırmızı et ve kuru baklagil ile vermeyin)
Bebek bisküvi vs. vermeyin, içlerinde şeker, beyaz un ve trans yağlar var. Yok deseler de vermeyin, yerine kuru meyve hoşafı, taze meyve verebilirsiniz.
ALINTIDIR
2 Nisan 2013 Salı
Ek Besinlere Yoğurtla Başladık Bile..
Barbaros 4. ayını doldurduğunda sağlık kontrolüne gittiğimizde doktorumuz kilo alımının bu ay için yavaşladığını söyledi. Bunun da sebebini anne sütünün yetersizliği nedeniyle bebeğim yeterinde doymaması olarak gördü. Bize artık yoğurdun tadına bakma vaktinin geldiğini belirtti. Daha doğrusu ''hazır mama vereceğine yoğurt ver daha faydalı olur.'' dedi. Bizde bunu duyduk ya ilk heves işte, annecimle beraber ilk yoğurdumuzu mayaladık ve ertesi gün oğluşumuza tattırdık. Ekşimsi tadı nedeniyle olumsuz tepki vereceğini düşündük ama bizimki bu zamana kadar neredeydiniz dermişçesine yedi ,bayıldı. Bir küçük kaseyi devirdi, bitirdi. Kase derken minicik sos kasesini kastediyorum.
İlk mayaladığım yoğurt :)
Barbaros' un ilk tepkisi :)
Tadına doyamadık :)
O günden bu yana yoğurdu her gün öğleden sonra ara öğün olarak veriyorum. Yaklaşık 2 yemek kaşığı kadar. İlerleyen zamanlarda miktarını artırmayı düşünüyorum. Bebeğim yoğurt yiyor olmaktan oldukça hoşnut görünüyor, bunu da kaşığı gördüğü an heyecanlanmasından anlıyorum.
Aman nazar değmesin, maşallah diyin :)
İlk mayaladığım yoğurt :)
Barbaros' un ilk tepkisi :)
Tadına doyamadık :)
O günden bu yana yoğurdu her gün öğleden sonra ara öğün olarak veriyorum. Yaklaşık 2 yemek kaşığı kadar. İlerleyen zamanlarda miktarını artırmayı düşünüyorum. Bebeğim yoğurt yiyor olmaktan oldukça hoşnut görünüyor, bunu da kaşığı gördüğü an heyecanlanmasından anlıyorum.
Aman nazar değmesin, maşallah diyin :)
1 Nisan 2013 Pazartesi
Bebeklerde 6. Hastalığı Duymuş muydunuz?
Geçenlerde bir arkadaş konuşurken kulağıma çalınmıştı. Bugün de maillerimi okurken üye olduğum bir sağlık sitesinin bilgilendirme mailinde okudum, sonra merak edip biraz araştırdım, sonra da paylaşmak istedim.
6. ay ile 3 yaş arası çocuklarda görülen bir hastalıkmış. Öyle çok büyük tehlikesi olan bir hastalık değil. Fakat biz anneler için bebeğimizin ateşinin 36,5 tan 37 ye çıkması bile telaşa kapılmak için yeterli bir sebep olduğu için, yüksek ateşle kendini belli etmeye başlaması ürkütücü kılıyor sanırım. Yüksek ateşle beşlayan hastalık 3 gün sürüyor. 3. günün sonunda ateşin düşmeiyle beraber öncelikle gövdede sonrasında kol ve bacaklarda, yüzde kırmızı benekler oluşuyor. Benekler kaybolmaya başladığında da hastalık geçmiş oluyor.
Hastalık genelde solunum yoluyla dışarıdan bulaşıyor. Bulaşmadan itibaren 10 gün içerisinde kendini gösteriyor. Bulaştıktan sonra hastalığı geçiren bebecik de hastalığa karşı bağışıklık kazanmış olup bir daha ki karşılaşmalarda daha dirençli olmuş oluyor.
Burada önemli olan ateş yükseldiğinde tedbir alıp ateş düşürücülerle kontrol altına almak. Evde tek başına hastalık teşhisi koymak yerine doktora görünmek.
Buarada ateş yükseldiğinde çocuk kendisini pek hasta olarak hissetmiyormuş. Ateşin varlığı anneleri hasta edecek yalnızca demek ki.. O zaman Allah başımıza vermesin diyelim yine de.. Ne de olsa
bebek hasta demek anne hasta demek, anne hasta demek bebek hasta demek..
6. ay ile 3 yaş arası çocuklarda görülen bir hastalıkmış. Öyle çok büyük tehlikesi olan bir hastalık değil. Fakat biz anneler için bebeğimizin ateşinin 36,5 tan 37 ye çıkması bile telaşa kapılmak için yeterli bir sebep olduğu için, yüksek ateşle kendini belli etmeye başlaması ürkütücü kılıyor sanırım. Yüksek ateşle beşlayan hastalık 3 gün sürüyor. 3. günün sonunda ateşin düşmeiyle beraber öncelikle gövdede sonrasında kol ve bacaklarda, yüzde kırmızı benekler oluşuyor. Benekler kaybolmaya başladığında da hastalık geçmiş oluyor.
Hastalık genelde solunum yoluyla dışarıdan bulaşıyor. Bulaşmadan itibaren 10 gün içerisinde kendini gösteriyor. Bulaştıktan sonra hastalığı geçiren bebecik de hastalığa karşı bağışıklık kazanmış olup bir daha ki karşılaşmalarda daha dirençli olmuş oluyor.
Burada önemli olan ateş yükseldiğinde tedbir alıp ateş düşürücülerle kontrol altına almak. Evde tek başına hastalık teşhisi koymak yerine doktora görünmek.
Buarada ateş yükseldiğinde çocuk kendisini pek hasta olarak hissetmiyormuş. Ateşin varlığı anneleri hasta edecek yalnızca demek ki.. O zaman Allah başımıza vermesin diyelim yine de.. Ne de olsa
bebek hasta demek anne hasta demek, anne hasta demek bebek hasta demek..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)