25 Aralık 2015 Cuma

"Ben Bardaktan Su İçmem"


Sabır ne büyük kelime yine bana bugün. Anne olmadan önce sabırsızlandığım herşey bir bir intikam alıyor sanki benden. Hadi buna da sabret deyişlerini duyuyorum sanki..
Neymiş efendim, bardaktan su içmezmiş. 
Kreşe giderken bugün sık sık fakat sürekli olmasa da su içtiği suluğunu da yanında götürdüydü. Akşam eve gelince farketmedik bile yokluğunu, okulda unutmuş. Kriz anı bu, en sakinlik istediğim anlarda geliyor ısrarla. Kitaplarımızı okumuşuz, sohbetimizi yapmışız, yani uykuya geçtik geçicez, o kadar yakındık yani. Susuzluk herşeydir tamam da bu anlarda olacak iş değildi. " Annecim bana suluğumla su getir" cümlesi gayet sıradan fakat düşündürücü geldi. Acaba suluğunun şuan evde olmadığını açık açık anlatmak  mı yoksa bardağa koyup suluk kelimesini dikkate almamak mı.. İkincisini yaptım uzun uzun konuşup çocuğun uykusu kaçmasın dedim fakat elimde bardağı görür görmez reddetti zaten. İşte mecbur anlatmak var bu saatten sonra diyip anlatmaya başladım. Başladım fakat gerisi anlatmaya çabalamaya döndü. Ufaktan içlenmeyle, mırıldanmayla başlayan ağlamalar, evde beklenen sessizliğin bir süre daha gelemeyeceğini söylüyordu. İkna çabaları boşuna gidiyor. Çözüm üretme becerim de sıfır durumda. Aklımı başımdan alıyor yine bu beklenmedik huysuzluk " oğlum okul açılınca gidip hemen alıcaz" diyorum, "git al o zaman diyor". Şuan gece olduğu için kimse yok ki okulda " diyorum. Haftasonunu, iki günlük arayı anlat anlatabilirsen. Zaman kavramının bu yaş düzeyinde öğrenilemiyor olmasına mı isyan edeyim, bu vakanın cuma gününe denk gelmesine mi.... 
Hıçkıra hıçkıra ağlamaların dakikaları saate çevirdiği bir gece. 
Bardak ve su yatağının kenarında, belli canı su içmek istemişti, ama inat ya ondaki de içmeden uykuya dalıyor.
Masum suratını sevdiğimle bir sabır deneyimini de başarıyla yaşadık, atlattık. Ne büyük kelime sabır.. Anneyi cennetlik yapacak bir anahtar da kendisindeymiş gibi geliyor artık bana..


Edit:  Aradan 1,5 saat geçti, koltukta tv keyfi yapan anne bir tıkırtıyla irkildi. O da ne... 
Başrol oyuncusu ayakta ve salona doğru geliyor. İlk cümlesi de ne mi oldu. Sayıklayarak uyumaktan olsa gerek " annecim ben bardaktan su istiyom"...;))

2 Aralık 2015 Çarşamba

Ne Zaman Bitecek Bu Naz Niyaz ..


Kreş günlerimiz başladığından beri hayatımızda çok şey değişti kabul ediyorum. Bir kere yemek düzenimiz on numara beş yıldızı hakediyor. Uyku düzenimiz de ha keza öyle. Ama ben bugün bir durumdan şikayet etmek, içimi dökmek istiyorum arkadaş. 
Her Allah ın günü kreş çıkışı da naz yapılır mı yahu.
İlla bir yarım saat parka gidilecek.
Arabada en sevdiği şarkı açılacak.
Asla suratın asık olmayacak. Baktığjnda seni hep mutlu görecek.
 Eve girmeden önce yiyeceği yemeğin tartışması yapılacak.
 Eve girince hemen mont, sweat, pantolon ne varsa üst baş çıkarılacak.
Pijamalar jet hızıyla giydirilecek.
Haber vermeden pijamalar kirli sepetine atılmayacak. Kıyamet kopar.
Yemekten önce en az yarım saat öpüşme koklaşma yapılıp, hasret giderilecek.
İstediği oyun istediği şekilde oynanacak. Sonra mutfağa gidilinebilineecek. Tabiii yemek de istediği an hazır olacak. Daha ısıtılmadıysa yahut pişmeye devam ediyorsa yandın, isyan sebebi.
Yemek sırasında asla zorlanmayacak. Doyduğu an ağzına gram lokma koymayacaksın. Biraz da huyuna gidilecek ki sonra masadan pamuk gibi kalksın ve deşarj olmuş vaziyette uyku öncesi kalan birkaç saatini mutlu geçirsin. Yoksa paparayı yersin.
Bunlar bir günde % 99 unu mutlak suretle görmeden edemediğimiz naz niyazlarımız. Arada yaratıcılık yeteneğini konuşturan küçük adam akla hayale gelmeyecek yeni nazlar üretmek konusunda da oldukça başarılı olabiliyor.
Bana mı ne yapmak düşüyor. Ya sabır diyerek yüz ifadesini çirkinleştirmeden sakin kalmaya azami gayret göstererek günü noktalamaya çalışmak. Daha ne olabilir ki dimi...

10 Kasım 2015 Salı

Haydiiiiii Etkinlik Yapalım..;)


Havalar soğuduğundan beridir tüm gününü okulda geçirmesine rağmen akşam oldu mu oğlumun ağzından düşmeyen iki kelime nedir diye sorarsanız 'canım sıkılıyor' . Daha eve girer girmez oflamaya başlar çoğu zaman. Odasına bakar da ilgisini çeken oyuncak bulamazsa hemen yanımda bitiverir, kendisine oyun kurmamı ister. Çoğu zaman aklımda bir etkinlik tasarımı bulundururum ya da oynamadığı bazı oyuncaklarını o yokken kaldırırım. Aradan birkaç zaman geçince bazen yeni alınmış gibi sevinip oynar. 
Birlikte vakit geçirdiğimiz anlarda da bazen eğlendirici bazen de eğitici olmasına dikkat ederim. Fikir olsun diye bu aralar sıklıkla yaptığımız etkinlik örneklerini paylaşmak istedim:


1. Etkinlik



Oyun hamuruna geçirilen kürdanlara pipet parçaları takmaca, kirpi oluşturmaca.


       İsmimizin baş harfini tanımaca.

Baş harfi tanırken renklerle ilişkilendirme.



2. Etkinlik


İsmimizi öğrendik sayılır, boyayı sevdiğimiz de bilinmekte, öyleyse kulak pamuklarıyla harfleri karalayalım, renkleri birbirine karıştıralım..


3. Etkinlik



Mantar panoda raptiyelerin arasına lastikler takıp yol yaptık, aralarından misketleri yuvarladık.
Öncesinde de elimiz alışsın diyerek geometrik şekiller oluşturduk.


4. Etkinlik


Satranç ve tavla taşlarıyla simetrik eşleştirme oynadık. Bu oyun annenin kurtarıcısı. Acil durumlarda ilk aklıma gelen malzeme ve oyun:)


5. Etkinlik 



Kinetik kumumuzla inşaatlar, yemekler .. Neler yapılmaz ki zaten;) 

6. Etkinlik



Kağıda çizilen şeklin içine yapıştırma sürme ve üzerini veya içini mercimek taneleriyle doldurma.


7. Etkinlik



Sayı evalarını herşey için kullandık sanki. Üzerinde hop- zıp yaptık. Annenin çocukluk oyunu sek sek oynadık. Söylenen sayıyı bulmaca oynadık.  Fotoğraftaki gibi dağıtıp topladık. 
Bu oyundan aklımda son kalan hatıra da çılgınlığın doruklarındayken karelerden birinin kafama geçmesine tanıklık etmiş olmamdı;) Oğluşun kıkırdaması yetti de arttıydı..;)

Şimdilik bu kadar. Daha yaptığımız bir çok etkinlik var aslında. Resimleyebilmek ayrı bir meziyet gerektiriyor oyun anında. Çektikçe yeni etkinlikleri de ğaylaşmaya devam edeceğim.
 Sağlıklı, gülümseten günlerde görüşmek dileğiyle..


















24 Ekim 2015 Cumartesi

Bize Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı

Biz bugün oğlumun okulunun düzenlediği harika bir gösteri ile 29 Ekim coşkusunu uzun zamandır yaşamadığımız şekilde yaşadık. Hayatımızın rengi, canımız bitanemizin doğum gününün de bu güne denk gelmesi bizim için çok daha özel yapmıştı bugünü.  


Haftalardır oğlumun eve geldiğinde dilinde dolanan şarkılarının farkına varmadım değildi aslında. 

"Masmavi gözleri bize gülüyoooor, yüceler yücesi önderimiz var." Özellikle ağzımıza takılan replik olmuştu adeta. Gözümüzde hep bebek olan biricik yavrumun sahneye çıkabileceği, müziğin ritmine ayak uyduracağı, coşkuya kapılıp yüksek sesle şarkı söyleyeceği aklımın ucundan geçmezdi. Ben daha onu kendi kucağımda zor zaptederken spotların altında oynaması, gurubuna ayak uydurabilmesi fikri tebessüme sebep olurdu bende ve eşimde. 
Hazırlıklar yapıldıkça, davetiyemiz de elimize ulaşınca, oğlumuzdan aldığımız küçük tüyoların da etkisiyle coşkulu bir kutlamaya davet edildiğimizi hissetmeye başlamıştık. 
23 Ekim günü geldi çattı, bu güzel güne layık bir şekilde hazırlandık,salondaki yerlerimizi aldık. Az sonra ışıklar söndü ve küçük kahramanlar sırayla sahnedeki rollerini sergilemeye başladılar. Bizler karşılarında, ellerimizde fotoğraf makineleri, bu güzel anları kaydederken bir yandan da miniklerimizin başarılı performanslarını izlemenin gururunu yaşadık. 
Oğlumuz daha belki 3 yaşında ama yaşadığı bu anlamlı gün sayesinde Ata' mızı biliyor. O' nun sadece ailesi tarafından değil de herkes tarafından çok sevilen bir kahraman olduğunu biliyor. Bayrağımıza değer veriyor. Gururla sallıyor. İleride bugünleri anarken kendisiyle, ailesiyle, bu faaliyette kendisine de yer verildiği için okuluyla, öğretmenleriyle gurur duyacak. 
Bizler eşimle, oğlumuzun ilklerini yaşarken mutluluk gözyaşlarına boğulan, O nunla her anın tadını doyasıya çıkarmaya çalışan ailesi olarak daha 3 aydır ailesine dahil olduğumuz güzel kreşimizin özverili öğretmenlerine de çok teşekkür ediyoruz. Doğru seçim yaptığımızı sürekli bize hissettirdikleri için bizler ailecek hem çok huzurluyuz, hem de minnettarız. 

Bu anlamlı günden bizlere hatıra kalan fotoğraflarımız;




    Ve sahne başlasın...





Miniklerin dansı bir harika...





Ata mızın şarkısını söylerken iyi coşmuşuz..

Dinlenme anlarımız..





Program sonrası mutluluğumuz yüzümüze nasıl da güzel yansımış..


 Dilimizden düşürmediğimiz güzel öğretmenimiz Çisem Hanım. O artık ailemizin bir parçası ;)



Günün en anlamlı hediyesi bize ve çocuklarımıza..


















18 Ekim 2015 Pazar

Veee Biz de Okullu Olduk....

  

   Yazmak için geç bile kaldım. Canım , bitanecik oğlum kreşe başlayalı neredeyse bir buçuk ay olmak üzere. Alışma süreci, yerleşme süreci derken düzeni iyice oturtana kadar deneyimlerimizi paylaşmak istemedim açıkçası biraz da. Mutlu mutlu yazacağım bir yazı olsun, benim gibi çocuğunu kreşe vermek zorunda olan ailelere ümit versin, okurken yüzlerini güldürsün diye bu günleri bekledim. 
     Gelelim kreş maceramızı ilk günlerinden itibaren özetle anlatmaya. 
     İlk günler derken, biz Seymen ailesi kreş kelimesini sözlüğümüze katalı en az 3 ay olmuştur sanırım. Ereğli de canımız bakıcı teyzemizle geçen iki senenin ardından hem yeni bir şehre alışmak hem de herkesin yabancı geleceği bir okul ortamı, öğretmen ve öğrenci ortamı içerisine girmek oğlum için bir anda çok fazla yükü omuzlara yüklemek demekti. Ki biz büyükler bile yeni ortamlara ilk defa girdiğimizde bir süre adaptasyon sorunu yaşıyoruz. 
    Barbaros a kreş ya da okul kelimesini tanıtırken çok zorlanmadık aslında. Çok sevdiği çizgi film kahramanı Pepe,  bir bölümünde okula başlıyordu. Pepe nin hareketlerini taklit etmeyi çok sevdiği için kendisi de Pepe gibi çok eğleneceğini ümit ediyordu oğlum. Hatta ilk okul günümüzün sloganı 'Barbaros artık okullu oluyorrrrr' Pepe den alıntılanmıştı;) 
Evdeki etkinliklerimizde zaman zaman drama yapıyorduk. Ben öğretmen oluyordum, oğlum da öğrenci. Etkinlikler sırasında yanımızda oyuncaklardan arkadaşlarımız da oluyordu. Bu etkinlikler Barbaros un çok hoşuna gidiyordu.
Nasıl bir yere gideceğini çok merak etmeye başlamıştı bile. Çok eğlenceli bir yer ümit ediyordu. Aslında ümit ettiği gibi de oldu. Fiziksel ortamından pek bahsetmemiştik okulumuzun. Bakış açılarımız farklı olacağından bizim anlattıklarımız oğlumuzun gözünde çok fazla anlam ifade etmeyebilirdi. 
    Okulumuza ilk gün tanıma amacıyla gittik ailece. Barbaros rengarenk sınıfları, çeşit çeşit oyuncağı bir arada görünce çok mutlu olmuştu. Fakat ertesi gün kendisini bir saatliğine de olsa bizsiz orada bulunca  tabi o pırıltılı okul hiç de eğlenceli bir yer gibi görünmedi bizim küçük adama. İkinci gün 2 saat ayrı kaldık, üçüncü gün yarım gün ayrı kaldık derken sonrasında tüm gün orada yanında ebeveyni olmadan okulda arkadaş diye tanımladığımız bir kaç çocuk ve sevgi dolu da olsa yabancı öğretmenlerle başbaşa kalınca o heyecanla okula gidişini gördüğümüz ilk günün tatlı çocuğu sabahları gözleri yaşlarla dolu olarak evden ayrılmaya başladı. Kapıdan vedalaşmak zorunda kaldığımız anlar kabusa döndü. Bir hafta yoğun bir şekilde ayrılma sırası stresi yaşadık. Tabi biz olmadan okulda geçirdiği anlar sınıfındaki arkadaşlarını, öğretmenini tanıdıkça eğlenceli olmaya başladı. Etkinlik yapmayı bebekliğinden beri çok seven oğluma orada grupça yapılan oyunlar zevk vermeye başladıkça ikinci haftamız bir nebze de olsa daha sıkıntısız geçti.
    Şu sıralar bile az da olsa yaşadığımız tek sıkıntımız öğle saatlerinde uyumak zorunda kalması. Sabahları öğretmenine de eminim sürekli dile getiriyordur, uyumayı sevmiyor bizim küçük adam. Aslında uyumayı da değil de uykuya dalma sürecinde zorlandığı için uyku hazırlığını sevmiyor. Ona da alıştı zaman içinde. Sabahları erken kalktığı için kendisi istemese de öğle saatlerinde uykusu geliyor. Sonrasında da mutlu mesut etkinliklere katılıyor. 
     Akşamları kendisini okuldan almaya gittiğimde yüzünde gördüğüm ilk ifade gününün nasıl geçtiği ile ilgili net bilgiyi bana veriyor. Hiç sormadığım halde neler yaptığını evde benimle ve babasıyla paylaşması kendisini okula ait hissetmiş olduğu fikrini desteklemeye yetiyor. 
     Artı okulda öğrendiği bir çok şey de bizlere kazanım olarak geri dönüyor. 
Her çocuk gibi hatta her yetişkinin bile hafta içi özlemle beklediği haftasonu tatilini  dört gözle beklemeyi de seviyor:) tabi hangi tarih hangi gün kavramımız henüz yok fakat 'yarın tatil mi', ' yarın okula gitcek miyim' gibi klişeleşmiş cümlelerimiz var artık. 
Sonuç olarak her çocuğun bir kreş macerası oluyor çalışan anne çocuğuysa eğer. Bizimki de bu şekilde. Bu maceraya atılacak ebeveynlere önereceğimiz birkaç şey varsa eğer o da kararlı bir ebeveyn olmalarıdır. Eğer çocuğunuz kreşe başlayacaksa bunu önceden anlatmalısınız. İlk günlerde zorlanması sizi yıldırmamalı, kararlı olmalısınız. Uzmanlardan edindiğim bilgilere göre de çocuğun sosyalleşme yaşının 3 yaş ve sonrası olarak bilindiğine göre kreşe başlarken de en az bu yaş düzeyinde olmasına dikkat etmelisiniz. 
Beni teselli eden en önemli cümle de şuydu bunu da belirtip yazımı noktalamak isterim; kreşe başlayan çocukların ilk haftalarda ağlama davranışı göstermesi, kreşe gitmek istememesi, o çocuğun evde düzenli ve huzurlu bir ortamı olduğunu gösteriyormuş. O ortamdan ayrı kalmak istemediği için ilk zamanlar bocalamaları normalmiş. Ben her ağlayışında kendime bunu hatırlatmıştım ve bir nebze de olsa rahatlamıştım. 
Bu süreciyle yaşayacaklara şimdiden kolay gelsin..
Sevgiyle kalın...

13 Eylül 2015 Pazar

Çanakkale nin Kalesi Nerede?

Yazıma oğlumun Çanakkale ye ilk yerleştiğimiz günlerde aklına estikçe sorduğu soruyla başlamak istedim. Enteresan bir soru gibi gelmişti ilk etapta bana da çünkü daha önce hiç şehrin anlamını sorgulamamıştım. Sonraları öğrendim tabi meşhur kalesinin neredeyse evimizden bile görünebilecek şekilde karşımızda durduğunu..
Neyse bu yazı da bir merhaba yazısı olsun ilk izlenimlerimi aktaracağım mübarek şehrimin. 
Gezmeyi seven biri olarak kendimi bildim bileli irişi ufaklı şehir gezmeleri yapmışımdır. Babacığımın da sayesinde yaz tatillerinde farklı şehirleri keşfetme fırsatını çocukluğumdan bu yana buldum. 8. Sınıftayken öğretmenlerimle okul gezisiyle gelmiştim ilk kez Çanakkale ye. Çocukluk işte, aklımda arkadaşlarla kaldığımız havuz ve deniz manzaralı oda ve tırmandığımız birkaç tepe ve manzara tepesinden başka birşey kalmamış o zamandan bu zamana. Lise döneminden kalma coğrafya bilgilerim de bana Çanakkale yi ticaret yollarının ötesinde ve berisinde kaldığı için fazla gelişememiş bir şehir olarak hatırlatırdı. 
Aradan yıllar geçti tabii, değişmeden kalması imkansızdı ve benim bilgilerimin doğruluğu da şüphe edilebilecek kadar eski ve farklı bakış açıları barındırıyordu. O yüzden ön bilgilerimi resetleyerek adım attım en az 2,3 yıl yaşayacağım bu şehire.   
Akşam güneş batmak üzereydi şehre ilk adımımı attığımızda. Hep ufku gördüğüm karadenizden sonra karayı yarıp da geçen boğazın görüntüsü kırmızılaşan güneşin altında fotoğraflamaya değerdi. Düşünün ki bu manzara benim 7 ya da 8 saatlik yolculuğun üzerimde bıraktığı yorgunluğa rağmen hala ilgiyle bakmamı sağlayabilecek bir manzaraydı. İstanbul un şehir gürültüsünden, kalabalığından, bina yığınlarından ve kirlilikten arınmış hali gibiydi. 
Aradan birkaç gün geçene kadar evimi yerleştirme telaşında olduğum için fazla gezemedim ilk izlenimimde farklı bir yere koyduğum bı sevimli şehri. O zaman aralığında da şehrin ruhu beni ve ruhumu doyurmaya devam etti her an. İşin gücün telaşında durmadan koştururken bizlere yardımcı olan, güleryüzleriyle yorgunluğumuzu unutturan güzel insanlarla tanıştıkça ruhum da bu şehirde yaşamanın tadına varmaya başladı. Her ilk heyecanlıdır ama biraz da korku vericidir ya işte o korkuyu daha ilk günden unutturan sevimli bir şehir olarak hafızalarımıza kazındı. Sonraki günlerde de fırsatını buldukça keşfe çıktık hem caddelerini sokaklarını tanımak için hem de tarih kitaplarına hala konu olan cezbedici yerlerini öğrenmek için. 
Geleli 10 günü geçti ve biz artık amatör bir Çanakkale fanatiği olduk. Daha önce gelmemişlere, niyeti olup da bir türlü fırsat bulamayanlara ellerini çabuk tutmalarını dileriz. Ki bu şehri görmeden can veren bir Türk ün dünyadan göçmesi öbür tarafa eksik gitmesi demektir bizce tabi tabiri caizse..





29 Ağustos 2015 Cumartesi

Hoşçakal GÜzel Ereğli

Nereden başlasam...
Çocukluğumun yazlarını geçirdiğim ana memleketim mi diyim..
En değerli varlığım, biricik oğlumun doğduğu memleket mi desem..
Her özlediğimde 45 dklık küçük mesafeyi kolayca katedip yanlarına gidebildiğim annemin, babamın, kardeşim ve ailesinin yaşadığı yer, can kazandığım memleketim  Zonguldak ın ilçesi memleketim mi desem..
Hayat arkadaşım, eşimin kendi ailemden ayırmadığım anne babasının yaşadığı şehir mi desem..
3 sene içinde üç okul değiştirmeme rağmen her birinde unutulmaz anları birlikte yaşadığım değerli arkadaşlarım, dostlarımın bulunduğu memleket mi desem...
Havasını, suyunu, denizini, sahilini, kömür karasını, insanını hiç bir memleketle değişmeyeceğim memleketim mi desem..
Hepsini toplayınca bir kocaman Ereğli çıkıyor ortaya. 
Bugün bize güle güle diyor Güzel Ereğlim.. Yine gelmek için onlarca sebep sayarak yolculuyor bizi.
Selam olsun bizden tüm sevdiklerimize..
Tekrar görüşmek dileğiyle..

30 Temmuz 2015 Perşembe

Ve Tuvalet Eğitimimiz de Biter

Annelerin en çok telaş yaptığı dönemlerden biri de bu dönem olsa gerek. Bir çok anne bu dönemde internetten, kitaplardan ve çevreden dönemin adımlarını dinleyip rahatlamak ister. Ben de o annelerden biri olduğum için tuvalet eğitimi konusunda yeterince titiz davranmaya çalışarak dönemi sıkıntısız atlattım. 
Şimdi de bu eğitime başlayacak olanlara kolaylık olsun diye sürecimizi adım adım anlatacağım.

Şimdi ilk işimiz tuvalet eğitimine başlangıç
İçin gerekli koşulları sağlamak olsun.
Bunun için ilk şart çocuğumuzun bu eğitime hazır olup olmadığını tespit etmek oldu. Konu ile ilgili uzmanlardan dinlediğim kadarıyla eğer çocuğumuz 1,5 yaşını geçmiş bulunmaktaysa eğer, büyük olasılıkla tuvalet eğitimine başlama fikri gündeme gelebilir. Benim oğluş 30 aylık olmuştu ki ben biraz yaz dönemini bekledim hem çalıştığım için hem de havaların sıcak olduğu zamana denk getirmek için. ( iyi ki de öyle yapmışım, oğluşun ilk günlerde kıyafetlerinin sık sık ıslanması ihtimali beraberinde hastalıkları da yanında getirir diye düşünmekteydim. Ayrıca da evin eğitime hazır hale getirilmesi ki halıların kaldırılmasını kastettiğimi anlamışsınızdır;) bu da benim icin onemli bir sebepti. Neyse konuyu dagitmayalim.
Yaş şartımız eğitime uygundu fakat bebişim hazır mıydı acaba diye düşünmek için  çok zaman harcamadım açıkçası. Bizim eve lazımlık gireli çok uzun zaman olmuştu. Tuvaletteki yeri de belliydi. Anne, baba tuvalete girdiğinde bizim meraklı minik yanımıza gelmeyi çok severdi. Biz bahsini bile etmeden ona lazımlığa oturmak istediği zamanlar olmuştu. Sadece ileride tuvalet ihtiyacını biz büyükler gibi gidereceğini anlatırdık ve isterse lazımlığına oturabileceğini söylerdik. Hatta birkaç kez tuvaletini lazımlığına yaptığına da şahit olduk ama ne ısrar ne de acele ettik. 
Kısacası hazır olduğunun bir işaretini bu deneyimlerden anladık. 
Son şartımız da bonus şarttı bizim ( eskilerin tuvalet egitimine hazir bebekler icin soyledikleri sarttir bu)   olmasa da başlardık mutlaka ki o da şuydu. Miniğim artık sabahları uyandığında bezi kuru kalkıyordu. 
Ee dedik o halde ne duruyoruz. Tum sartlari saglayan miniğimizi hala bez bağlayarak bu sıcak yaz günlerinde neden pişik tehlikesine maruz bırakıyoruz. 
Başladığımız gün sabah uyandığında bezi çıkardık ve bebişimizin en sakin, ılımlı anına denk getirip planımızı anlattık. Bundan sonra bez kullanmayacağımızı, sağlığımız için tuvaletimizi lazımlığımıza yapacağımızı uygun cümlelerle anlattık.  O da sıkılmış olacak ki 2 yaş sendromu dönemindeki inatçı oğlum inat etmeden bezsiz dolaşmaya razı oldu. 
İşte bu ilk gün bizim için en zor gündü. Yarım saatte bir tuvaletinin gelip gelmediğini sorduk. O bir kere bile tuvaletinin geldiğini söylemedi. Biz sorduk, aynı dakikada altını ıslattı. Lazımlığına oturmayı bile reddetti. 
O zaman dedik madem öyle, biz de önce lazımlığa oturtma çalışmaları yapmalıyız. Bunun için lazımlığı cezbedici hale getirecek ödülller bulduk. Yıldız panosu olsun, yapıştırmalar olsun, hayır diyemeyeceği ödüller bulduk. Böylelikle lazımlığa oturmaktan keyif alır hale getirdik. Tabi bunu bir günde yapamadık. 3 gün boyunca sevdirme çalışmalarımız sürdü. 3. Günün akşamına meyvemizi aldık.oğluş hem lazımlığa oturdu hem de o çok beklediğimiz çişini lazımlığa yaptı. O an bizler içimizden çığlıklar atarak ona da sakince başardığını belirten cümleler kurarak mutluluğumuzu paylaştık. Zaten kendisi bu 3 gün boyunca telaşa girmiş olacak ki ilk çişiyle beraber  kendine güveni geldi. Kendisiyle gurur duydu. Defalarca anlattı. 
Sonrasında işler çorap söküğü gibi gelmedi elbette ama zor olanı atlatmıştık. Lazımlığa ilk çiş bizi motive etmişti. Artık arada altına kaçırsa da farketmezdi. 
Bundan sonraki günlerde de yarım saatte ya da saat başı hatırlatma yaparak lazımlığa yönlendirdik. Derken bir haftanın sonunda kendisi çişinin geldiğini söylemeye başladı. Kaka mı, onu da çok kolay yapıyordu. Biz ilk başta ikisinin de lazımlığa yapılacağını söylediğimiz için ayrı telaşa girmedik. 
Arada oyuna daldığında, uykusu geldiğinde elbette altına yaptı ama bunu kendisi bile ufak esprili cümlelerle önemsiz göstermeye çalıştı. Azcık yapmış  ama bir dahakini tuvaletine yapacakmış. Öyle derdi. 
Malum bu eğitim boyunca hep evde durmadık. Kendimizi gezmelerden de sakınmadık. Bunun için de internetten ufak bir araştırma yaparak bulduğum POTETTE markalı , reklamını yapmakla da gurur duyuyorum, şu an hala dışarıda en büyük yardımcım kendisi, onu kullandık. Pratik, katlanabilen, orta boy çantalara girebilecek büyüklükte kendisi. Sokakta tuvaleti gelen çocuğunu kenara köşeye oturtup çiş yaptırmaktan hoşlanmayan annelerin baş yardımcısı. Kolayca açılıyor. İçine yerleştirdiğiniz poşete çişini, kakasını yapıyor miniğiniz, siz de poşeti çıkarıp çöpe atıyorsunuz,  o kadar. Oldukça pratik ve hijyenik. 
Biz dışarıda işimizi bununla kolayca hallettik. 
Ve işte 7 günlük tuvalet eğitimi maceramızı da böyle bitirmiş olduk. Bu anlattıklarım eğitime başlayacak annelere ufak da olsa bilgi olsun diye de paylaştık. 
Unutmadan en önemli şartı da söyleyelim. Bunu özellikle en sona bıraktım yazmak için. Bu eğitim dönemine hazır olması gereken tek kişi çocuğunuz değil. Sizler de bu süreç için psikolojik olarak hazır olmalısınız. O hep temiz görmeye alıştığınız eviniz bu dönemde biraz kirlenecek, miniğiniz sık sık söylemenize rağmen en sevdiğiniz eşyalarınızın üzerine çişini, kakasını yapacak. Siz sakin ve dingin bir şekilde her yaptığını olağan karşılayıp sesinizin tonunu yükseltmeden yapması gerekeni bebişinize itinayla anlatmalısınız. Kızmak, öfkelenmek, söylenmek yok. Çamaşır makineniz ve deterjanlı temizlik bezlerinizle 5 dakikada halledilecek işler olacak bu işler. 
Benim paylaşacaklarım bu kadar. Bu süreçten geçecek olan tüm annelere kolay geçecek bir eğitim dönemi diliyorum. Unutmayalım ki bizim çocuğumuz kendisine has özellikleri olan bir çocuk. İster 3 günde ister 15 günde ister 1 ayda öğrensin. Sonuç olarak yine büyüklerin deyimiyle büyüyüp de tuvalet alışkanlığı kazanmamış insan var mı ki de bizimkiler kazanamasın. Haydi kolay gele..

10 Temmuz 2015 Cuma

2-3 Yaş Çocuğuyla Evde Yapılabilecek Etkinlikler

Sıcak hava bizim buralarda da etkisini göstermeye başladı. Böyle olunca da dışarıda yaptığımız rutin park aktivitelerimizin yerine geçecek eğlenceli etkinlikler düşünmeye başladık. 
2-3 yaş arası çocukların zevkle yapabileceği etkinlikler bulduk. Kendimiz de ilaveler yaparak günümüzü renklendirdik.
Bu etkinlikleri biraz sadeleştirerek veya ilaveler yaparak çocuğunuzun yaş grubuna göre düzenleyebilirsiniz.

Annenin çizdiği şekillere uygun olan sayı boncuklarını üzerlerine koyduk.

Resimde çok net görünmeyen geometrik şekillerin üzerine uygun büyüklükteki keçeleri yerleştirdik.

En sevdiğimiz etkinlik belki de yapışkanlı evaları kağıtlara yapıştırmak oluyor.


Rakamları gölgeleriyle eşleştirdik.



Yazdığımız sayılara uygun sayıda pulları yerlerine yerleştirdik.











28 Haziran 2015 Pazar

Bloklarla Çeşitli Oyunlar

Blokları alalı çok zaman olmuştu, Barbaros un pek ilgisini çekmemişti kamyonuna yük olarak kullanmak dışında. Okul da tatil olunca bizim etkinlikler de başlayınca tekrar ortaya çıkarayım dedim, baktım ki ilgi görüyor, bu birkaç gün ev eğlencemiz olsun der devam ederiz. 

Bu bloklarla kule yapmak ve onları devirmek oyunlarımızdan ilki. Devirirken kahkahalar havada uçuşuyor:) 
Bir inşaatçı gibi dikiyoruz gökdelenlerimizi. Her seferinde de değişik mimaride eserler çıkarıyoruz ortaya;)





Renklerine göre sıralarken sayıyoruz elimizdekileri..


Öğlen bu etkinlik bize yetti. Gökyüzünde beliren güneşi de farkedince dışarıda bizi bekleyen parklarda oynamak gerek deyip fırlıyoruz ailecek dışarı. 
Taa ki akşam olup da güneş batıncaya kadar. Oğluş eve girdiği gibi arabalarını özlemiş olsa gerek hemen başlıyor annnn annn deyip oynamaya. Tabi bu da bir yarım saat eğlendiriyor onu. Sonra yine anneye iş düşüyor bu minik afacanın bitmeyen enerjisine ayak uydurmak. O an akılda varsa bir plan yapılıyor. Yoksa da uyduruluyor eldeki malzemelerle ilgi çekecek bir iki oyun. 
Bugün bloglarda kaldıydı aklım zaten. Etkinliğe yine onlarla devam diyerek "resim yapalım" fikrini atıyorum heyecanla. Kabul görüyor çok şükür. Arada çizip boyuyorum kağıtları ve işte aşağıdakiler çıkıyor ortaya;)