24 Mayıs 2014 Cumartesi

Doldur - Boşalt

Güzel bir haftasonu olsun diyerek geleneği bozmadan sabah 6 da güne merhaba dedik oğluşla. Uyandığında güne benimle başlayınca ayrı bir mutlu oldu oğluş beş günlük aradan sonra. Temiz hava aldık pencereden kuşlara günaydın diyerek, oyuncaklarımızı taşıdık salona bir ara oynamak üzere. Sonra farklı keyifler tatmak amacıyla koştuk mutfağa. Önce altın değerindeki kahvaltımızı yaptık. Sonra da başladık oyunlara...



Haftasonları oğluşla verimli zaman geçirmenin yollarını akşamları o uyurken gezindiğim web sitelerinden esinlenerek buluyorum. Gecesinden planladığım bu oyun sayesinde sabah saatlerimiz daha bir anlamlı ve meşgul geçti. Tahmin ettiğimden daha uzun bir süre oynadı. 



Mısır tanelerini doldurduk bir kaba. Aldık kaşıkları elimize. Diğer kaba üşenmeden boşalttık durduk.
Bu etkinlik zoraki yaptığımız kahvaltının da ödülüydü. Sanırım ödül olması da oğlumun keyiflenmesinde bir sebepti.

Ardından bu keyifli oyun bir ödülü daha getirdi. Güneş tepeye çıkmadan bir de park sefası yapalım dedik. Oynadık, sallandık, keyiflendik.


Sonra da öğle uykusunu uyumak üzere evimizin yolunu tuttuk.


22 Mayıs 2014 Perşembe

Ayrılık Kaygısı da Ne Zor Şeymiş...

Siz giderken arkanızda gözü yaşlı birini bıraktınız mı hiç? Gözünüzün içine bakarak gitme, yanımda kal diye haykıran yaşlı gözlere rağmen gitme zorunluluğunuz oldu mu? Giderken yolun ortasına kadar gelip tekrar buluşuncaya dek tekrar koklayamayacağınız için geri döndüğünüz oldu mu? 
Anneyseniz ve bebeğiniz 1,5 yaşına girmiş bulunmaktaysa belki de fazlasını yaşadınız ve yaşıyorsunuz. Anne olmayanlar yukarıda anlattıklarımı bir aşk için yapılabilen veda davranışları olduğunu düşüneceklerdir. Emin olun bu aşktan çok daha öte bir duygu. Mecnunun dağları delmesi kadar efsanevi ama gerçek.
İşe gitmek durumunda olan bir annenin yaşaması zorunlu olan süreçlerden birini yaşıyorum. Oğlumun ağlayan sesi apartmanın koridorlarını inletirken evden çıkıyorum çoğu gün. Ona aklının, mantığının ermesi güç de olsa daha iyi şartlarda yaşayabilmesi için işe gitmem gerektiğini anlatıyorum. Nereye gittiğimi sorduğumda "okul" diyen sesini duyduğumda tatmin olabilme çaresizliğini yaşasam da her gün defalarca anlatıyorum. Geldiğimde yapacaklarımızı anlatıyorum. Daha eve gelmeden birlikte yapabileceklerimizi planlıyorum. Artık buna vicdan azabı mı dersiniz yoksa abartma taze anne bu kadar da duygusal olma mı dersiniz bilemiyorum ama elimde değil ki ben de tıpkı oğlum gibi zorlu bir süreçten geçiyorum bu ara. Ne yapayım, özlüyorum. 
Gece gece biraz dramatik bir yazı oldu. İçimi döktüm. Yarın herkese güzel bir gün geçirmek temennisiyle, iyi geceler..

21 Mayıs 2014 Çarşamba

18 Ayda Neler Değişti..

Neler değişmedi ki.. Bir telaşla başladığımız ebeveynlik süreci durağanlaşmaya başladı. Sanki yıllardır çocuk sahibiymişiz gibi ağırbaşlı hareket etmeye başladık. Evde geçirdiğimiz vakitlerin % 90 ı oğlumuzun keyifli vakit geçirmesi için planlanan etkinliklerle renklendiriliyor. Dışarı çıkmak istediğimizde öncelik onun eğlenebileceği mekanları gözden geçirmek oluyor. Onun yüzü güldüğünde mutlu geçen dakikaları kadar puan topluyoruz sanki günden. Sonra da o uyuyunca topladığımız puanlar kadar rahat ve huzurlu hissediyoruz kendimizi.
O olmadan bir yere gitmek durumunda olduğumuzda içimizden bir parçamızı bırakmış gibi telaşlı hissediyoruz kendimizi. Karı- koca olarak başbaşa kalmayı arzu ettiğimiz zamanlarda bile zaman aralıklarını istemeden kısacık tutuveriyoruz. Çünkü biz nerede ne yapıyorsak o da bizim yanımızda olsun istiyoruz. Sanki sevdiceğiniz olmadan izlemek istemeyeceğiniz bir film gibi. Artık üç kişiyiz. 
Oğlumuz da ailemizin bir demirbaşı. Kişiliğiyle, hareketleriyle bunu inanılmaz derecede hissettirmeye başladı kendisi de. Canı istemediğinde asla kıyafetlerini değiştiremezsiniz, yemek yediremezsiniz. Dışarı çıkaramazsınız, oyun oynayamazsınız. Kısacası yapmak onun da içerisinde olduğu bir plan yapmak istiyorsanız önce fikrini almalısınız. Siİ dinleyecektir henüz tam anlamıyla konuşamasa da. Konuşamamak bir çaresizlik de değildir onun için. Mırıldanmasıyla bile açıkça ifade edebilecek yeterliktedir kendisi. Sokakta gezerken ne yöne gitmek istiyorsa canı, sizi o yöne sürükler arkasından. Canı birşeyler yemek istediğinde mutfağa gider size seslenerek ve istediği şey ne ise onu bulunduğu tarafı işaret eder inatla. Başta anlamasanız da eninde sonunda idrak edersiniz. 
Size kızdığında bakışlarında artık ateş fışkıran ifadeyi görebilirsiniz. Sizi özlediğinde, sevmek istediğinde boynunuza atlar, sarılır, kendince sevgi mırıldanmaları yapar. Tıpkı bir kedi gibi sırnaşmaya başlar sizden birşey istediğinde ya da gönlünüzü almak istediğinde. 
Artık büyükanneler, dedeler de uzakta olduğu zamanlarda özlenmeye başlanmıştır. Resimlerine bakarken çağırmaları başlar. Telefonda onlara gelmelerini söyleyebilir. Uzun bir süre görmediyse ilk karşılaştığı anda kucaklaşırken utanabilir, yüzü kızarabilir.
Anneyle birlikteyken gözü dünyayı görmez olur bu dönemde. Elinizi sımsıkı kavrar yanından ayrılmayın diye. Parkta kaydırağın merdivenlerini çıkmak için çıldırırken bile gözü üzerinizdedir. Anlayın, siz onun ilk aşkı olmuşsunuzdur. Size en yakın olan o olmalıdır. Kimseyi yanınıza fazla yaklaşsın istemez. Hele ki bu kişi babasıysa ayrı bir çıldırır. Onu da çok seviyor yanlış anlaşılmasın sakın, ama diyorum ya anne sevgisi bambaşka. Babalar artık iddialaşmadan annelerden uzak durun bebeniz yanınızdayken. Yoksa kızgınken, artık gürleşen sesi asabiyetle titreşmeye başlamıştır. Hiç usanmadan dakikalarca isminizi haykırabilir. Yanında olmanızı istediğinde uzaktaysanız abartmıyorum ( tecrübeyle sabit ) 10 dk boyunca 5 saniye aralıklarla isminizi haykırırkwn duyabilirsiniz. Bu da yaklaşık olarak 120 kez isminizi duymanız demek. Ben ısrarı bırakması için bir defa duymazdan gelme gafletinde bulundum. Telafi etmem çok zaman aldı. Oğlum üzüldüğüyle kaldı, davranışını değiştirmek için uygun bir yol değilmiş, yanıldım ve belki de onun kadar üzüldüm sonrasında.

Hareketleri daha bir artıyor bu dönemde. Her istediği yere çıkmak istiyor. Mesela benimki yatağına kendi çıkabiliyor artık. Mutfaktaki lavabo bile gözdesi olabiliyor bir dönem. Tezgahtaki baharatlar, sürahi vs.. Herşey dokunması, keşfetmesi için yaratılmış sanki. Pencerelere koruma takma zamanında işte bu zaman geliyor. Kaşla göz arası koltuk tepelerinde cambazlık yapıyor.

Her neyse işte, her dönem değişik tatlar alıyorsunuz çocuk sahibi olunca. 1,5 yaş dönemi de böyle işte. 



       Bu da 1,5 yaş fotomuz olsun;))


3 Mayıs 2014 Cumartesi

Yüz İfademe Bak



Yazılarımızda paylaşamasak da etkinliklerimiz devam ediyor. İş temposunun verdiği yorgunluk eve geldiğimde pek enerji bırakmasa da kalanları mümkün olduğunca oğluşun mutlu olabileceği etkinliklere ayırmaya çalışıyorum. Bugün oğluşun uyku vaktinin 15 dakikalık boşluğunu yazımı yazmaya ayırdım. 
Peki neler yapıyoruz bu aralar;
Öncelikle hareket etmenin, özgür olmanın tadına vardığımız bu günlerde hava güzel oldukça parklara koşuyoruz. Salıncak, kaydırak, etraftaki taşlar, ağaçlar, kuşlar, arabalar derken hem enerjimizi boşaltıyoruz hem de çevremizi tanıyor, keşfediyoruz. Bu hafta yağmurlu hava nedeniyle evde sık vakit geçirdik. Anneye de vakti verimli değerlendirmek düştü.
Ufak kartlara kendi el becerimin yettiği ölçüde yüz ifadeleri çizdim. Ağlayan, gülen, kızan ve uyuyan suratlar. Oturdum oğluşun karşısına kartlardaki ifadeleri gösterdim. Suratlara kişilik verip isim de koyduk. Kolay söyleyebilmesi açısından adı ALi oldu. Ali şimdi ağlıyor, ühühüüüü, ALi şimdi gülüyor hahahah, şimdi uyuyor şiiitttttt, şimdi de kızdı bak kaşlarını çatmış;) derken beni taklit etmeye bayılan oğluş kartlardaki ifadeleri kısa zamanda kavradı. Hareket etmekten yorulmayan oğluşun enerjisine yetişemeyen annenin dinlenmesine de vesile olan bir etkinlik oldu bu. Kartlarla daha çok etkinlik planlamalıyım;))